26 Eylül 2010 Pazar

10/11 STSL | Es-Es: 0 G.Antep: 1 | Susuyorsak aşkımızdan!

Önceleri, özellikle mağlubiyetlerde, o gerginliğin ve üzüntünün verdiği his ile yazmamak için maçtan daha sonra yazıyordum yazımı. Fakat bu gece, maçın hemen ardından, sıcağı sıcağına yazmaya karar verdim. Çünkü erteleye erteleye, alttan ala ala bir sorun yumağı elde ettik. Ve bunu çözmek yönetimin boynunun borcu. Yaralıyız, hastayız. Takım kangren oluyor. Bunu defalarca kez söylüyorum belki, ama yine de içimizdeki o aşktan sanırım, bir yanımız kenetlenme diyor; bu maç farklı olur diyor. Ama hayır, olmuyor. Kangrene dönen yaramız git gide kötüleşti, ya ayağı keseceğiz ya da sıkan ipin gevşemesini kadere bırakıp ölme riskiyle devam edeceğiz...

Maça gelecek olursak, ilk 5 dakika yapılan "Susuyorsak aşkımızdan" tepkisi maçın belki de en anlamlı olayıydı. Evet, gerçekten bu taraftar çoğu şeye sabretti, hep bir şeylere göz yumdu. Futbol adına sonunda R. Çalımbay taraftara kulak asıp Adem Sarı'yı koymuştu ve çift forvete dönmüştü.

------------------- Atilla----------------------

Sezgin-------Vucko------Nadarevic----Volkan


------------B.Ertuğrul--------Pele ------------

----Koray ----------------------------- Sezer-----

------------ Batuhan--------- Adem -------------

ilk 11 ile sahadaydık. İlk göze çarpan, Koray'ın sağ açıkta oynatılmasıydı. Onun haricinde benim de tercih edebileceğim bir dizilim olduğunu söyleyebilirim aslında. Ve o Koray hamlesi maalesef bize pahalıya patladı. Çünkü ilk haftadan beri formsuz olan Koray, bu maçta da tel tel döküldü. En çok açık veren kanadımız, Sezgin'in de muhteşem uyumuyla sağ kanat oldu. Çok net gol pozisyonları yarattık, ama Koray bitirici hamleyi yapamadı. Maçın en kötüsüydü, çok formsuz. Mental olarak problemleri olduğunu düşünüyorum. R. Çalımbay'ın ayrılmasından sonra formunu yakalayacağını da düşünüyorum.

Maça kötü başlamadık aslında. Ama sürekli hata yapmasından ötürü eleştirdiğimiz defansımız yine aynı şekilde sahaya çıkıp, bir türlü hazır olacağı söylenen Diego ve Raşhad giremeyince, eski tas eski hamam olduğunu gösterdi. Nadarevic bu maç sahanın en iyilerindendi. Elinden geleni yaptı belki ama Vucko'nun hataları da bir o kadar kritikti. Çok alakasız bir pozisyonda faul yapınca duran toptan golü kalemizde gördük. Adam paylaşımı, Allah'a emanet... Daha sonra Gaziantep çok iyi kontra ataklarla geldi aslında. Popov ve Olcan kontra atak anlamında çok iyi işler yapan iki isim. Fakat sonunu getiremediler. Bizde ise Koray'ın akıllara zarar kaçırdığı gol pozisyonu... Derken devre bitti.

İkinci yarı R. Çalımbay, yine doğru bir hamleyle -ki aslında olması gereken kadro buydu- Vucko'yu çıkarıp Erkan Zengin'i aldı. Bu hamleyle Koray'ı sağ beke, Sezgin'i stopere çekti ve Erkan'ı sağ açığa koydu. Taraftarın desteğiyle de bomba gibi başladık ikinci yarıya. Bunda Batuhan'a parantez açmak gerek. Galatasaray maçına göre kat be kat daha iyi Batuhan. En güzel yanı, pres yapıyor. Ve yine yaptığı presle taraftarı ateşledi. Ah o dakikalarda bir gol bulabilseydik... İkinci yarımız, tıpkı ceza sahasında dolanıp golü bulamadığımız Konya maçının kopyasına döndü. Sürekli yüklendik, Sezer çok net kaçırdı. Batuhan'ın kafasını kaleci son dakikada çıkardı... Aslında dikine giden Adem çok iyi işler yaptı ama sürekli top alabilmek için kanada geldi. Batu'nun indirdiği topları alamadı. Olmadı bir türlü. Bu arada R. Çalımbay Bülent Ertuğrul <-> Jaycee değişikliğiyle golü aradı. Pele'nin şişirdiği toplar, Volkan'ın yaptığı yapamadığı ortalar.. Çok iyi kapandı G. Antep. Ortamı gererek, yerde yatarak oyunu soğutmayı başardı. Sezer sarı kartı olmasına rağmen çok hırçındı. Atılmaması için onu da çıkardı dakika 80'de. Fakat gözler Tello'yu ararken, oyuna Agim Ibraimi girdi. O da pek kendini gösteremedi. Ve maçı kaybettik. Maçın iyileri olarak Adem, Batuhan ve Nadarevic'i sayabilirim. Pele de yedek kaldıktan sonra formu daha iyiye benziyor. Batuhan'daki çıkış çok sevindirici. Adem Sarı, ilk 11'in hakkını veriyor, hele hele Jaycee'yi gördükten sonra. Sezgin ve Koray özellikle ilk yarı inanılmaz kötü bir maç geçirdiler. Vucko maalesef hayal kırıklığı.. Bülent Ertuğrul orta sahanın gizli adamı, onun olduğu maçlarda orta sahaya hırs geliyor. Sezer, tutuk bu sıralar. Batuhan'la anlaşamıyor bir türlü. Volkan'ın da formunda bir artış var. En azından oyuncularda biraz da olsa form artışı sevindiriyor, ama bu maçtan sonra mental olarak onların da düşüşe geçebileceğini düşünüyorum. Bir an önce bu kâbustan uyanmamız gerekiyor!

Maçtan aklımda kalan bir sahne, takım korner atacak, kimse atmaya gitmiyor... Düşünün, organizasyonu geçtim artık ben, kimin atacağı bile belli değil. Volkan, Sezer'e el işareti yapıyor, o ona... Duran toplar kalemizde çatır çatır gol olmaya devam ederken, bizse her topu kalecinin üstüne kesme rekorları kırıyoruz. Adam paylaşamıyoruz, organizasyon yapamıyoruz. Batuhan top indirecek, ama Adem Sarı kanada yakın oynuyor. Bu topu kim alacak? Takımın teknik adamı çıkıyor diyor ki, "E ben ne yapayım?" Kimse kusura bakmasın da aylık bilmem kaç doları ben almıyorum. Stadyumda 10 kişiden 9'u R. Çalımbay'ın gitmesini diliyor. Ne güven ortamı kaldı ne de inanç. Bu haliyle kazanmayı mı bekliyoruz? Futbolcular bile gideceğini biliyorken, nasıl çıkıp tam performans gösterecekler? Geçen sene Kayseri son dönemde başarısız oldu. Çünkü Tolunay Kafkas'la yolların ayrılacağı açıklanmıştı. Aynı durum bizde de var. Futbolcular inanmıyor, taraftar inanmıyor... Öyle ya da böyle bu takıma kan değişikliği şart! Yönetimse oturduğu yerden olayları izliyor. Kimse günah keçisi olarak R. Çalımbay'ın ilan edildiğini düşünmesin. Elbet sıra onlara da gelecek. Bu taraftar her şeyin farkında. Duruma göre, ne gerekiyorsa onu yapar. Bugüne dek sustuk, ama her sabrın bir sonu vardır. Susuyorsak aşkımızdan!

21 Eylül 2010 Salı

SporTOTO '10-11 Süper Lig 5. Hafta: Sivasspor: 1 Es-Es: 1 | Adamsın Adem!..




"Ne olursa olsun, diğer maçları telafi edebilmek için kazanmak zorundayız. Ne gerekirse yapacağız." Maçtan önce böyle diyordu R. Çalımbay. 4 haftanın 4'ü de hüsranla sonuçlanırken, herkeste bir endişe, takımda ruhsuzluk, taraftar karmaşık... Evet, herkesin beklediği bir çıkış anı vardı. Hani bir tutunsak ucundan uçurtmanın, alır bizi götürürmüş gibi... Ama bu sefer de olmadı. "Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek." deyimini en iyi anladığımız maçlardan birine şahit olduk. Öldük, öldük dirildik. Kurtarıcımız kulübenin derinlerinden geliyordu. Bir ayağı kulübeye demirlenmiş Adem Sarı, ne açıkça isyan etti, ne de çalışmaktan vazgeçti... Ve golü attığında yalnızca taraftarımızı gösteriyordu parmağıyla. Sivas'a onca yol tepmiş taraftarımızı utandırmayan Adem, bir şanssızlığı kırıyordu belki de; bazı şeylere inat "Ben de varım!" diyordu...

Bizim için "kırılma noktası" diyebileceğimiz maçlardan biriydi Sivasspor maçı. Manisaspor kan değişikliğine giderek, yeni hocasıyla zorlu Trabzon deplasmanından 3 golle 3 puanı alırken, 1 puanımızla ligin dibine demir atmıştık. Daha önceki 2 senede bir kez olsun düşme hattına girmeyen Eskişehirspor, düşme hattının müdavimi olurken bir yanda da tehlikeli sulara demir atma korkusu içindeydi. Herkes gergin, herkeste bir korku. Ve maçtan önce R. Çalımbay ile yapılan röportaja yansıdı bu gerginlik. Gerginlik ve bitmişlik hissi. Sanki kafasında bazı şeyleri bitirmiş bir yorgun teknik adam, "İnşallah" diyordu. İşimiz "İnşallah"a kalmıştı.

Takım sahaya çıktığında, teknik kadronun kendince radikal olarak nitelendirilebileceği bazı kararlar vardı. Örneğin herkesin beklediği Pele yedekler arasındaydı. İlk 11'imiz:

------------------- Atilla----------------------

Sezgin------Vucko------Nadarevic----Volkan


---------B.Ertuğrul-------- Alper ----------------

----Erkan --------- Sezer------------Tello-------

------------------ Jaycee ----------------------

şeklideydi. Anlaşılan Pele'ye olumsuz form grafiğinin ardından bir gözdağı verilmek istenmişti. Peki burada aklımda beliren bir soru, ondan önce hem formsuz hem de saha dışı olayları ile en çok adından söz ettiren Jaycee neden ilk 11'deydi sorusu. Aslında aklımın diğer yanı, R. Çalımbay'ın mantığıyla soruyu yanıtlıyor: "Mücadele." R. Çalımbay özellikle deplasmanlarda Jaycee'siz yapamıyor. Bunda da mücadele ederek, rakibi yıprattığını düşünmesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü Konyaspor deplasmanında da, Bursaspor deplasmanında da Jaycee'yi ilk 11'de görmüştük. Ama maalesef bu deplasmanlarda forvet anlamında Jaycee ile etkili olamamıştık. Tek forvet Jaycee ile de bu mümkün değil zaten...

Bunun yanı sıra defans kurgusunda tahmin ettiğim gibi Vucko - Naderevic ikilisi görev aldı. Peki R. Çalımbay madem bir revizyon düşünüyor, neden bunu en sorunlu bölgemiz olan defans bölgesinde yapmıyor? Kaybedecek neyi var? Vucko zaten yeterince hata yapmıyor mu, en fazla Diego da aynı şekilde adam kaçırır. Hadi Diego'dan ümidi kestim, kişisel olarak ön yargısı olduğundan oynatmıyor, fakat hazır gelen Sadıkov? Sorunlu iki bölgemiz var. Biri defans, biri forvet. Ve ikisinde de kötü giden oyuncularda ısrar edilirken, iki maçtır orta sahada revizyon yapılmaya çalışıyor.

Sivasspor'un sol bekinin bu derece sıkıntılı olduğu apaçık ortadayken, o açığı kullanamamamız da ayrı bir eksi. Erkan Zengin'i daha iyi kaçırabilseydik, birazcık isabetli orta-şut bulabilseydik rahat kazanabileceğimiz maçlardan biriydi. Fakat yine defans kurgumuz bizi şaşırtmadı ve Ceyhun bomboş pozisyonda topu ağlara yolladı. O dakikadan sonra her ne kadar fiziksel olarak çok oyundan düşmesek de, stresin de getirdiği yükle mental olarak fazlaca oyundan düştük.

İkinci yarı doğru bir tercihle: "Batuhan" ile başlamamız oyuna hareket getirdi. Batuhan'a yedek kalmak yaramış. Biraz da iç sesini dinlemiş galiba ve ileride basan; görmek istediğimiz Batuhan sahadaydı. Fakat Sezer'in sol açığa çekilmesi yine sorun yarattı. İkinci yarı Sezer kaybolup gitmişti. Bu noktadan sonra topu toplayıp dağıtım yapabilecek bir oyuncu ihtiyacını da Pele ile karşıladık. Ona da yedek kalmak yaramış olacak ki, ilk geldiğindeki isabetli pasları vardı. Bu da doğru bir tercihti. Aslında bir anlamda yanlış başlayıp, doğru devam etmek gibi bir şey oldu bizimkisi. Ve asıl olması gereken değişiklik, varlık gösteremeyen Jaycee'nin çıkıp Adem'in erken oyuna dahil olmasıydı. Bu arada savunma güvenliğimiz Allah'a emanetti. Neyse ki Sivasspor'un kontra atak yapabilecek bir yapısı yok. Eğer Sivas değil de İ.B.B ile oynasaydık en az 3 gol yiyeceğimize garanti verirdim. Son yarım saat özellikle eski Eskişehirspor'a döndük. Şişirme toplarla gol arayan Eskişehirspor. Sistem sancısı çektiğimiz bu günlerde, bu şişirme sonuç verdi ve Batuhan'ın indirdiği topta her şey bitti derken 90+4'te Adem Sarı kaleciyi çalımlayarak hayat öpücüğünü verdi. Golden sonra taraftara koşan Adem, her şeyi özetliyordu zaten...

R. Çalımbay'la ilgili fazla konuşmak istemiyorum. Kaderi ne yönetimin, ne de taraftarın elinde. Kaderi futbolcuların elindedir. Bazı haklı olduğu yerler olsa da, çok yanlışları var, bunları görmemekte ısrar etmesi en büyük sıkıntısı. Adem'in sonradan dahil olup attığı gol anlamlıydı. Ben bu saatten sonra takımımın alacağı puanlara bakarım. Takımın başındaki herhangi bir teknik adamla eş değer R. Çalımbay. Çünkü hakkında her eleştri yapana, her istifa çağrısına "Onlar gerçek taraftar değil", "Bir grup insan işte." iması yaparsa maalesef saygınlığını yitirir. İçeride kazanmamız gereken bir maç var. Sürekli "Gaziantep maçında tam formumuza ulaşacağız." , "Diego Antep maçına hazır olur." gibi demeçlerle bu maçı işaret eden teknik heyet verdiği sözlerin arkasında durmak zorunda. 3 puandan başka bir sonucun telaffuz bile edilmemesi gereken bu maç, bazı kördüğümleri ya çözecek; ya da çözecek. İnşallah 3 puanla tanışırız. Sonumuz hayır olsun.

17 Eylül 2010 Cuma

2010-2011 Sivasspor Deplasmanı Öncesi..


En kritik maçlarımızdan birine çıkıyoruz. İçimizde esen bu fırtınayı, arkamıza alabilmemiz için biçilmiş kaftan olan bir maç. Deplasmanda kazanacağımız bir Sivas, ardından da evimizdeki Gaziantep galibiyeti bizi hedefimizde tutar. Aslında bugüne kadar oynadığımız maçların sonuçları Konyaspor yenilgisi dışında, beklenti üstü olmasa da çok da anormal değil.

Şimdi geçmişi unutup bu maça odaklanma vakti. Puan durumunu silelim aklımızdan. Bu maçı belirleyecek olan şey, oyuncuların hırsı ve kondüsyonu olacak bana kalırsa. Bursa maçının ilk yarısında hırsı anlamında özellikle ilk yarı olumlu işler yapan takımımız maalesef sakatlıklar ve kondüsyon sorunu sonucu ikinci yarı mağlup olmuştu. Sivasspor'un bir hafta önceki Trabzonspor mağlubiyeti kimseyi rehavete sokmasın. Aynı şekilde bizim de Bursa'ya yenilmiş olmamız da kimseyi umutsuzluğa düşürmesin. Bu ligin en hazır iki ekibi bana kalırsa: Trabzonspor ve Bursaspor'dur. Onun dışında Sivasspor'un gerçekten lige iyi bir ön hazırlık kampı geçirdiğini düşünüyorum. Bu çok dezavantajımıza olacaktır. Maçların başlarını ve sonlarını iyi oynayamıyoruz. Bunda kuşkusuz Rıza Çalımbay'ın -bana göre- yanlış oyuncu değişiklikleri de etkili. Hücum yollarında çok etkisiziz. Defansın üzerine binen "Sürekli hata yapıyorlar." imajı yüzünden baskı oluşuyor. Bunlar bizim için çok büyük dezavantaj. Kadro kalitesi olarak gerçekten çok kaliteli bir takımız. Ama kimse bu takım çok iyi takım diyerek 3 puanı hanenize yazmıyor.

Mücadele, mücadele, mücadele! Taraftar bunu görmek istiyor, top rakipteyken pres istiyor. Batuhan'ı ıslıklatan şey buydu. Mehmet Yılmaz, Ümit Karan, Anderson, Youla.. Bunlar hep ileride basan isimlerdi. Bunu yapmadığımız an, oyunu geride kabulleniyoruz demektir. Bunca stres üzerine, bir de oyun savunmamıza yığılınca gelen golleri durdurmak tabii ki imkansız oluyor. Eskişehirspor'da bu sene oyuncu bazında büyük değişiklikler var. Tello'nun, Sezer'in ve hatta defansımızın bilinçlenip ayağa oynama çabaları çok güzel. Ama bunu yaparken, oyunun mücadele kısmını es geçmemeleri gerekiyor. Galatasaray maçında ne zaman pres yaptık, o zaman başarılı olduk. Bunun yanı sıra kontra ataklara çıkmayı, son pasları, son şutların tercihlerini de beceremiyoruz. Bunlar hep biriken stresin getirdikleridir. Eğer yarın erken bir gol bulup, oyunu sakin ve sabırlı bir şekilde izlersek, hele hele de sonraları düzgün taktiklerle, doğru oyuncu değişiklikleri yaparsak kazanmamamız için bir neden göremiyorum.

Kadro olarak son seçim elbette Rıza Hoca'nın olacaktır, olmalıdır da; ama Mehmet Yıldız'ı tutabilecek yegane isimlerden biri Nadarevic'tir. Küstürülmeyerek oynatılması taraftarıyım. Onun yanında Vucko ya da Sezgin oynayacak gibi geliyor bana, durumuna göre Sadıkov da düşünülebilir. Bunun haricinde Batuhan ve Jaycee ileride çok fazla top eziyor fakat aslında Sezer, Tello, Erkan işlerini iyi yapsa çift forvetten çok daha uyumlu bir taktik 4-2-3-1. Bizim takım bir türlü öğrenemedi, kabullenemedi gitti. Burada Rıza Çalımbay'a çok iş düşüyor. Sezer'le Batuhan'ın anlaşması gerekiyor. Batuhan'ın ileride pres yapıp, bizim kazandığımız toplarda pivot santrafor gibi davranıp top dağıtması, sağdan-soldan gelecek ortaları uzun boyunun yardımıyla gole çevirmesi gerekiyor...

------------------- Ivesa----------------------

Koray------Vucko------Nadarevic----Volkan


---------B.Ertuğrul-------- Pele ----------------

----Erkan --------- Sezer------------Tello-------

------------------ Batuhan---------------------

Taktiğiyle çıkabiliriz sahaya. Belki sonraları Adem Sarı ya da antrenmanların yıldızı Agim Ibraimi'nin katılımıyla daha hareketli bir takım olabiliriz. Her şeyden önce takım olarak, camia olarak inanmalıyız. Rüzgarı arkamıza aldığımız zaman bizi durdurabilecek güç yok bana kalırsa. Bunu da kenetlenerek yapabiliriz. Haydi çocuklar bu kez güldürün yüzümüzü, Allah utandırmasın, dönüşümüz 3 puanla olsun inşallah!

15 Eylül 2010 Çarşamba

SporTOTO '10-11 Süper Lig 4. Hafta: Bursa: 2 Es-Es: 1 | Bayram Tatili...


Bir deplasman maçı daha ellerimizden kayıp gitti. Hani deplasman karnesine baktığımızda bu maçı kazanabileceğimize pek kimse inanmasa da; maalesef içimizdeki şu ses sürekli konuşuyor. "Bence bu maçla çıkışa geçeceğiz." Öyle bir yapışmışız ki bataklığa, bu maçta çırpındıkça daha da derine gittik... Yine yanlış taktikler, hadi kısmen diyebileceğimiz sakatlık sorunu bu maçı hanemizde boş gösteren. Ivesa'nın küstürülmesinden sonra Atilla'nın ilk kez önemli bir maçta kaleye geçtiği maç olarak da önemi büyük bana kalırsa ki onca zamandır oynamamış bir isim için çok da fena maç çıkardığı söylenemez. İlk 11 ve dağılıma geçersek:

------------------- Atilla----------------------

Koray------Vucko------Sezgin----Volkan


--B.Ertuğrul-------- Pele ----------Doğa---

-------- Sezer-------------Tello--------------

------------------ Jaycee---------------------

gibi bir Rıza Çalımbay taktiğiyle daha sahadaydık. Bu noktada değinilecek nokta çok. Bir teknik direktöre, nasıl takımı oynatmaması gerektiğini söyleyebilirsiniz bu taktik üzerinden. En basitini söyleyeceğim. Sokaktan geçen birine Vucko ve Sercan'ın görüntülerini izletip, "Bu adam bunu tutabilir mi?" diye talihsiz bir soru sorsanız herhalde cevap vermeden güler geçer. Ama biz ne yaptık? Hızı ve çalım yeteneğiyle ünlü Sercan'ı Vucko'ya teslim ettik. Vucko, elinden geleni yapmıştır orası bir ayrı mevzuu ama böylesine bir adamı, o özellikte bir oyuncuya savundurmaya çalışmak maalesef futbol cahilliğidir.

Konya maçının talihlisi Nadarevic, bu maçla birlikte tamamen oyundan soğutulmuş oldu. Tıpkı Ivesa gibi, tıpkı Adem Sarı gibi... Tıpkı forması için mücadele etmeye çalışan isimler gibi. Sayın Rıza Çalımbay'ın dişi ancak bu isimlere yetiyor sanırım. İlk evi bar, ikinci evi karakol olanlar güle oynaya gezerken; canını dişine takanlar birer birer küstürülüyor... Kimse kusura bakmasın ama, Rıza Çalımbay'ın kredisi çoktan doldu da bitiyor!...

Kadro yanlışlığı demiştik.. Sol açığa doğru oynayan bir Doğa -ki kendisi Rıza Çalımbay'ın 'Wild Card' alıp sürekli oynayabilen nadir oyuncularındandır- ve sağ açığa yakın oynayan bir Bülent Ertuğrul. Siz açık dediğime bakmayın, aslında beke daha yakın oynadılar diyebiliriz. Rıza Çalımbay öylesine korkmuş ki Ozan İpek ve Volkan Şen'den ikisini de birebir adam savunması vermiş. Halbuki defansif düzeni doğru oturtabilse böyle bir şeye ihtiyaç duymayacak... Pele'nin de defansif olduğunu düşünecek olursak ileride yalnızca Sezer - Tello ve Jaycee üçlüsü yer alıyordu. Ve yapabileceklerinin en iyisini yaptılar. Ivankov'un büyük hatasında, Jaycee taşıdı; Tello pas verdi, Sezer attı... Atabileceğimiz tek gol böylesiydi ve bunu başardık! Şans melekleri elini uzatmıştı, bunca insanın duasını kabul etmişti belki de.. Ve Doğa'nın sakatlanmasıyla gelen müthiş hamle Doğa<->Burhan Eşer değişikliği çok yerinde bir değişiklikti. Yiğidi öldür, hakkını yeme demişler ki gerçekten doğru bir hamleydi.

Burhan gibi hızlı bir oyuncunun katılımından sonra kontra atakları ve son pasları birazcık değerlendirebilsek ikiyi atacaktık... Olmadı. İkinci yarı Sezer'in hastalanarak çıkması ve yerine Alper'in dahil olması ve taraftar baskısı-psikolojik etkenler oyunu Bursaspor lehine çevirdi. Dayanmamız gereken dakikalarda, Burhan'ın sakatlığından sonra oyuna Bülent Kocabey girince 10 kişi kaldık ve top bir kez bile ayağına değmeyen Bülent Kocabey'in boşluğundan faydalanan Bursaspor hemen on dakikaya 2 gol sıkıştırdı ve maçı bitirdi...

Burada sorulacak soru "Adem Sarı kulübede neden harcanıyor?", ve en önemlisi de "Erkan Zengin ilk 18'de neden yok?"
B.Kocabey'in yerine Erkan oyuna dahil olsaydı çok daha farklı olabilirdi her şey. Pres yapacak oyuncuları mumla arıyoruz. Mehmet Yılmaz'ı ve hatta Ümit Karan'ı bile... Ama bu maçta Tello'nun bile defansa yardıma gelmesi olumlu bir görüş uyandırdı benle. Futbolcular biraz bunun farkında olmalı. Şu an özellikle, Koray, Volkan, Pele gibi isimlerde düşüş var. Bunlar büyük ihtimalle mental problemlerden kaynaklanıyor. Ayrıca takımın sprinter özelliği oldukça eksilmiş, hantal bir takıma dönmüşüz. Bunda sorun biraz da teknik heyette bana kalırsa. Tello'nun attığı topların hepsinin kalecinin kucağına gelmesi de duran topların yine evlere şenlik olduğunu gösteriyor...

Ne teknik anlamda, ne de yönetim anlamında maalesef Rıza Çalımbay bu işi götüremiyor. Başkan Halil Ünal ve yönetim kurulunun da büyük eksikleri vardır buna katılırım; hatta çok çok önemli hatalardır bunlar ama Rıza Hoca'yla kangren olma aşamasına doğru gidiyoruz. Doku uyuşmazlığı gibi sanki. Bazı futbolcular istemedikten sonra, ne yapsanız olmaz. Birlik ve beraberlik diyoruz sürekli, en önemli şey bu çünkü. Takımda kamplaşmaların önüne geçilmedikten, küslükler giderilmedikten sonra başarı imkansızdır. Bunu sağlayacak kişi de yönetim başta olmak üzere, otoriter-saygı duyulacak bir teknik direktördür. Süper Lig kaynar kazan; Bursa-Gs ve Gençlerbirliği maçlarını büyük kayıp olarak görmüyorum ben ama ayağımızı denk almalıyız. Yönetim- Futbolcu- Teknik Kadro- Taraftar... Herkes üzerine düşen görevi yapmalı... Sivas'tan gelebilecek bir 3 puan her şeyi rayına sokar. Sevdasının, şehir aşkının peşinden koşan taraftar için... Şanlı Formanız için 3 puan...

31 Ağustos 2010 Salı

SporTOTO Süper Lig 3. Hafta: Es-Es: 1 Gs: 3



Bazı şeylerin kangren olma noktasına geldiği günlerdeyiz şu günlerde. Süper Lig tarihimizin en kötü 2. başlangıcıyla karşı karşıya olmak bir yana, takımda disiplinsizlik, otorite ve hırs eksikliği gibi çok önemli sorunlarla boğuşuyoruz. Ve bunların çözülebilmesi için bir sıkı disiplin dönemi şart.

Neyse iyisi mi maça geçelim. 50 TL'lik biletlere rağmen açık tribünün üst sıraları saat 8 gibi dolmuştu. Herkeste bir umut, herkeste bir heyecan vardı. Daha önce 4 maçta da yenilmeyip 3 kez dize getirdiğimiz Galatasaray yaralıydı. Perşembe günü 90 dakika oynayıp son dakikada attığı golle yıkılmıştı. Eksikleri saya saya bitmiyordu ve alt üst moralleriyle kaynayan kazan misali fokurduyordu. Bizse dinlenmiştik, tam kadroyduk, 16-17 bin kişinin desteğiyle sahadaydık. Hem de şansımıza da güveniyorduk.

Sahaya:

------------------- Ivesa----------------------

Koray------Vucko------Sezgin----Volkan


------------- Doğa-------- Pele --------------

--Burhan---------- Sezer-------------Tello--

------------------ Batuhan---------------------

dizilimiyle çıktık. İlk göze batan elbette ki Nadarevic'ti. Defans, defans diye söylendiğimiz bu günlerde takımın en iyi markajcısı, hele hele Baroş gibi bir ismi tutmak gerekliyken yoktu. Konya maçının hataları anlaşılan ona kesilmişti. Sezgin ise kaptanlık pazu bandının arkasına sığınmıştı. Rıza Çalımbay, "Gönderilsin" yaftasını üzerine yapıştırdığı Vucko'ya mahkum kalmıştı bir anlamda.

Maça iyi başlamadık. O önceki senelerin hırsının olmayışı daha başlarda kendini gösteriyordu. Tutuk başladık, alışılageldiği üzere ilk dakikalarda Ivesa'nın hatasıyla kalemizde golü gördük. Artık nasıl bir adetse bizimkisi, ilk 10 dakikayı saçma sapan bir gol yemeden kapatamıyoruz.

Galatasaray çok eksikti, yorgundu. Birazcık üstlerine gittiğimiz her an bir hata yapmaya hazırdılar. Sol açıkta, son oynadığı Avrupa maçından sonra ipe götürülen Hakan Balta'nın yerine bir sağ ayaklı genç, Serkan Kurtuluş oynuyordu. Sağ kanadımızdaki Burhan - Koray ikilisiyle bu kanadı daha iyi değerlendirmeli ve Batuhan'a kanatlardan top indirebilmeliydik. Olmadı, pres yapmaya başladığımız dakikalarda oyunun üstünlüğünü elimize aldık
ve Tello'nun muhteşem orta şut karışımını Ufuk tutamayınca içeri çeviren Burhan'ın topunu Vucko çok temiz bir şekilde ağlara gönderdi. Golden sonra takım iyice hırslanmıştı, taraftarın da ateşiyle tam saha pres bizi oyunda tuttu. Ama ilk devrenin sonu geldi maalesef. Eğer bir 10 dakika daha olsaydı, eminim 2. golü de bulabilirdik o ateşle.

2. yarıya o kadar tutuk ve sönük başladık ki. O ilk yarının sonunda hırstan gözleri parlayan takımın yerine yine oyunu geride kabul eden takım hüviyeti geri gelmişti. Bu aşamada düşündüğüm tek şey, Rıza Çalımbay'ın takıma bu yönde talimat verdiği oluyor. Ya geride basın diyor, ya sözünü geçiremiyor ya da motivasyon vermede büyük eksiklikleri var Rıza Çalımbay'ın. Sözünü geçiremediği kısmı ortada. O kısma ileriki günlerde yazacağım bir yazıyla girmek istiyorum ve geçiyorum. Özellikle ileri uçta Batuhan'ın hiç pres yapmaması, Galatasaray'ın daha bir elini kolunu sallayarak gelmesine sebep oldu. Batuhan çoktan oyundan çıkmalıydı. Hatta bir ara Jaycee'yi ısınanların arasından çağırınca hoca sevindim. Ama beklenen olmadı. Onun yerine Tello çıktı, Alper girdi. Rıza Hoca muhtemelen Pele'den hücumda daha çok yararlanmak istedi ve ortasahaya taze kan olarak düşündü. Rıza Çalımbay bu hamlesiyle, orta sahada kaybettiği oyunu ve üstünlüğü tekrar ele alabileceğini sandı. Ama daha da yanıldı. O noktada ortasahada taze kan istiyorsa Doğa'nın yerine Alper'i düşünebilirdi çünkü Doğa çok tutuk bir mücadele veriyordu. Tello'nun yorulması normal, kondüsyon eksikliği vardır vesaire. Çıkmasına bir şey demiyorum, -hoş çıkarken kafasını sallayarak çıktı tepki verirmiş gibi ya- ama Tello'nun yerine Adem Sarı'yı oyuna dahil etseydi eminim daha mücadeleci ve ofansif bir takım elde etmiş olurduk. Akabinde sahanın en iyilerinden Burhan<->Erkan Zengin değişikliği. Rıza Hoca'nın sezon içinde takıntılı olduğu değişiklerden birini bu sezon öğrenmiş olduk böylece. Erkan Zengin ve Alper girdiği andan itibaren topla en fazla 5-6 kez buluşabilmiştir. O derece etkisizlerdi.

Durum böyle olunca Galatasaray'ın asları meydana çıktı. Arda Turan'ın Ivesa'nın yanından gönderdiği topu Volkan ters ayağıyla çıkaramayınca çöktük. Herkes kafasında bu maçı bitirmişti bana kalırsa. Sonrasında zaten yenilen 3. gol de bunu kanıtlıyor. Yahu, 5 adam o topu cezasahasından uzaklaştıramaz mı? Uzaklaştıramıyor. Hissizlik hat safhada. Ve olan olup biten bittiken sonra her zamanki gibi Adem Sarı oyunda...

Maçı kaybetmemiz değil sorun, sorun otorite eksikliği, sorun takımın hissizliği. Eski savaşçı kimliğinden çok şey kaybetmiş Eskişehirspor. Bunda hem yönetimin, hem teknik kadronun büyük hataları vardır. Ama özellikle teknik kadro anlamında geri dönüşü olmayan bir yola girdik bence. Bu saatten sonra kan değişikliği bu takımı ayaklandırabilecek tek çare gibi gözüküyor. Dediğim gibi ileride bu sorunları tek tek yazmayı düşünüyorum. Çok keyifsiz günler geçiriyoruz camia olarak. Birlik ve bütünlüğümüz yok, resmen kaynar kazana döndük. Birilerinin mutlaka bu duruma el atması gerekiyor. Bursa ve Sivas deplasmanları da uçurumun öbür yanı. İnşallah sonumuz hayır olur..

21 Ağustos 2010 Cumartesi

10/11 STSL | Konya: 2 Es-Es: 1 | Çanlar Kimin İçin Çalıyor?


Nasıl yazsam, ne başlasam bilmiyorum. Hani sözün bir yerde tıkandığı zamanlar olur ya, o zamanlardan birindeyiz. Birine maç istatistiklerini gösterip sonucunu sorsanız "Eskişehirspor fark atmıştır." der. Kalemizi bulan adam akıllı 2 top ya var ya yok, ama çizgimizi geçen 2 top... Yazık ki ne yazık...

19'u kaleyi bulan 26 şutumuza karşılık 4'ü isabetli 6 şutları var. Yaptığımız orta sayısı tamı tamına 40. Bir maça göre inanılmaz üst seviyede. İsabetli pas sayımız 297, Konya'nın ise 98...

Konya'da futbol oynamayı geçtik, pikniğin bile rahat yapılamayacağı gözüken bir çim zemin gördük. Tribünler 1 senelik Süper Lig özlemi sayesinde biraz da olsa dolmuş gibiydi. Eskişehir'den de 500 civarı taraftarımız her zaman olduğu gibi yerini almıştı.

Defalardır bahsettiğimiz 4-2-3-1 sistemi bu maçta sahaya yansıdı. Bunda tabii ki Batuhan'ın sakatlanarak ilk 18'e girememesinin büyük payı var. Sahaya:

------------------- Ivesa----------------------

Koray---Nadarevic------Sezgin----Volkan


------------- Doğa-------- Pele --------------

--Erkan---------- Sezer-------------Tello--

------------------ Jaycee---------------------

dizilişiyle çıktık. Doğa'nın yerine tercih edilebilecek Alper'in dışında, sahaya sürülebilecek en mantıklı kadrolardan biriydi. Maça golle başladık. Ama golü yanlış kaleye attık. Geçtiğimiz sene Sezgin'i hep kanatlarda görmüştük. Kanatlar bir bakıma tandeme göre daha kolaydır. Tandemde havadan gelen topları karşılamanız, ileriye çıkan beklerin açığını kapatmanız aynı zamanda eğer görev verildiyse adamınızı marke etmeniz gerekir. Tüm bunlar Sezgin'e biraz da olsa fazla geldi. Daha maçın 3. dakikasında gereksiz yere riskli hareket yapınca bedavadan golü yedik. Hani antrenmanda bile yenmeyecek cinste bir goldü bu. Nadarevic kendi kalesine attı belki ama onun da pek suçu olduğu söylenemez. Daha ilk dakikalarda golü yediğimizde zaten çanlar bizim için çalıyordu. Zaten toplama bir takım olan Konyaspor aradığı golü hemen bulmuştu. Dolayısıyla istediğini almış her futbol düşmanı takım gibi, kapanarak, gerektiğinde yere yatarak vakit geçirme konusunda uzmanlaşmışlardı. Ziya Doğan ve Diyarbakırspor'dan topladığı, toplama bilgisayar kıvamındaki iki pası bir arada yapamayan takım belki de bu sezon bir daha atamayacağı tarzda bir golle öne geçmişti...

Bunun dışında oyunun mutlak hakimi bizdik. Zaten oyunun üstünlüğü bizdeydi ama golü attıktan sonra Konyaspor iyiden iyiye geriye yaslanınca oyun tamamen bize kaldı. Bu noktada Tello ve Sezer'in devreye girmesi gerekiyordu. Sezer maça tutuk başladı, ama yine de ortada solda oynadığı oyundan çok daha fazlasını sergiliyor. Pele tek başına takımı sırtlamaya çalıştı ama onun da gücü bir yere kadar yetti. Sezgin defanstan şişirmeye devam etti, gerçekten onun için inanılmaz talihsiz bir maçtı ilk yarı anlamında. Koray ileri çıkışlarıyla eski performansına göz kırpsa da sonunu getiremedi. İlk yarıyı mağlup kapattık.

İkinci yarıda çok çok daha iyi bir Eskişehirspor vardı. Herkes ayağa oynama çabası içerisinde, oyunun kontrolü tamamen bizdeydi. Jaycee nefis sakladığı topu tam atması gereken adamımız: Pele'nin önüne yuvarlayınca uzaktan şutlarını antrenmanlarda hayranlıkla izlediğimiz Pele bize ilk gol sevincimizi yaşattı: 1-1. Bu dakikadan sonra oyuna iyice bastırdık. Tello'nun kopuk kopuk da olsa pasları parmak ısırtacak cinstendi. Dakikalar ilerlerken oyuncu değişikliğinin vakti geliyor gibiydi. Oyundan düşen Erkan Zengin'in yerine Burhan'ı alacak diye düşünürken kenarda Serdar'ı görmek herkesi şoke etti. 1 senedir doğru düzgün forma giymemiş Serdar -ki antrenmanları da az çok takip edebildiğim için formsuz olduğunu biliyorum- böylesine bir maçta dakika 65'te sahaya sürülüyor. Hani öndesindir, pres yapmak istiyorsundur ya da fiziki güce ihtiyacın vardır; anlarım. Serdar koşar, hiç olmazsa basar diye düşünürsün. Bizse kapalı bir kutuyu tekniğimizle açmaya çalışacağız, bu değişiklik ne Allah aşkına? Ondan sonra üstüne Tello'nun çıkması ve Burhan'ın girmesi... Belki Burhan da çok çok performansının altında oynadı ama ona diyecek bir şey yok. Çünkü sağ kanat için yapılabilecek bir değişiklikti. Ama Serdar'ın dahil olup, Tello ve Erkan'ın harcanması takımın hücumunu tamamen bitiren hamle oldu. Zaten oyuncu değişikliğinden sonra bakarsanız 2 topu bir arada yapamamamız sonucu Konya oyunu dengeledi ve üst üste köşe vuruşları kazandı. Kazandıkları bir serbest vuruşta da her zaman olduğu gibi defans uyuyunca, Ivesa da 2 metrenin üzerindeki boyuyla boşta bekleyince Konya golü kafasıyla değil, omzuyla buldu. O saatten sonra moralin M'si kalmayan takıma kan gerekiyordu. Geçen sene takımın gol kralı Adem Sarı yedekte oturuyordu. Dakika 85 olduğunda "ayıp olmasın" diye oyuna sokulan 'Nöbetçi Golcü' de top neredeyse ayağına değmeden maçı tamamladı.

Düşünüyorum da Ziya Doğan'a, Eskişehirspor hangi değişiklikleri yapsın diye sorsanız bu tercihleri yapardı galiba. Öylesine işe yaradı ki Çalımbay'ın tercihleri iki topu yapamaz hale geldik. Konyaspor'un kalemizi bulan 2 şutu var. Bizim en son 9 mu ne vardı... Topla oynama da %65'e, %35 civarındaydı.. Kornerleri sayamadık bile.. Ama net diyebileceğimiz pozisyonumuz bir Doğa'nın şutu, bir de Tello'nun nefis frikik organizasyonu vardı. Bu maç için en sevindirici gelişme de uzun süre sonra takımda bir frikik organizasyonunun görülmesidir. Ne kadar o frikik ustası Tello'yu duran toplar için bile oyunda kalması gerekirken oyundan almış olsak da ileride çok daha iyi olacak. Biraz daha hırs, biraz daha kondüsyon... Pele'ye zaten bir şey demeye gerek var mı? Dua ediyorum sürekli gitmesin diye. Pele, pele, pele... Maşallah... Doğa ısrarı yersiz. Hep diyoruz Doğa oyunu tek yönlü oynuyor diye, Alper'i antrenmanlarda çok daha iyi gördüm ben. Oynayamıyor. Rotasyonda Veysel ilk 18'e giremiyor, bence en iyi gelişme gösteren isimlerden bir tanesi. Hatta ve hatta Sezgin'e tanıyacağımız şansı, belki Gs maçı için olmaz ama, bu maç için Veysel'e tanıyabilirdik...

Öyle ya da böyle bu maçı kaybettik. "Defans hata yapıyor, bireysel hatalar..." demek sorunumuzu çözmez. Defans hatası varsa nerede, ne hatası var, nasıl düzeltebiliriz demek önemlidir. Kim ne derse desin bu takıma defansif anlamda Pele gibi bir isim eklendi. Vucko-Nadarevic ikilisi geçen sene bizi 7. yaptı. Eğer sezon başında iyi hazırlanamazsanız, iyi yükleme yapmazsanız, belirli bir antrenman programınız olmaz, ortada sıçan harici bir şey yapmazsanız bir yere varamazsınız. Herkesin kendini eleştirmesi gerekiyor. İlk haftalar, takımdaki bazı eksiklikler doğal ama Konyaspor'a karşı böyle bir sonuç maalesef doğal değil. Üstüne üstlük önümüzde Galatasaray için de ölüm kalım mücadelesi olacak bir maç var. Sonrasında ise iki zorlu deplasman... Ve 2 maçta yalnızca 1 puan var. Tehlike çanları son ses çalıyor, herkes özeleştirisini yapıp "Nasıl eksiklerimizi kapatırız?"ın cevabını aramalı. Bahane yerine çözüm üretmeli. Defansta bir sıkıntı varsa, onu çözmek teknik kadronun işidir. Gol atamıyorsak, aynı şekilde. Futbolcular da ona göre motive olmalıdır... Zor bir dönemdeyiz, bu dönemden birlik ve beraberlikle çıkabiliriz. Bu büyük camia için biraz daha sabır, biraz daha özeleştiri, biraz daha motivasyon ve çalışma şart. Herkes kendine düşen işi sonuna kadar yaparsa bu takımla başaramayacağımız şey yok.

Sütümüz var, mayamız da var. Tek gereken şey onu karıştıracak iyi bir aşçı ve ardından biraz zaman.

15 Ağustos 2010 Pazar

Es-Es: 0 Gençlerbirliği:0 | "Işık, daha çok ışık!"


Evimizde taraftarımız önünde sezonun açılış maçında rakibimiz Gençlerbirliği'ydi. Süper Lig'de belki de bize en ters gelen takımlardan biri Gençlerbirliği, üstüne üstlük ilk maçlarımız hep golsüz geçince herkes kafasında bir kuşkuyla izledi maçı.

Öncelikle biraz stadyumdan konuşmak gerekiyor sanırım. Yeni elektronik LED reklam panoları çok şık ve kullanışlı olmuş, ama onu taç çizgisinin 1 metre yanına koyan zihniyete ben anlam veremiyorum. Hadi topu çizgide yürürken biz açıktan göremiyoruz, onu geçtim de orada birisi ters düşse çok ciddi bir sakatlık geçirebilir. Stadyum demişken maçın ortasında sönen ışıktan bahsetmemek olmaz. Şimdi düşünüyorum, Pele'yi çok değil bundan bir kaç sene önce Giuseppe Meazza'da forma giymiş bu adam ışıksız bir yere geldiği için ne hissediyordur acaba?

Maça dönecek olursak, aslında antrenmanların aksine değişik bir taktikle sahaya sürdü takımı Rıza Hoca. Rıza Çalımbay taktiğine göre yenilenen hiçbir şey yoktu belki, ama tek forvet, Sezer ya da Tello'nun forvet arkası oynayacağı bir taktik hevesi kursağımızda kalmış oldu böylece. Tello'nun kendine yer bulamadığı ilk 11 dağılımımız şu şekildeydi:


------------------Ivesa-------------------



Koray----Sezgin------Nadarevic----Volkan



Burhan---- Doğa----- Pele ----------- Sezer



--------Batuhan----------- Jaycee---------



Sezer yine ve yine sol açığa mahkum kalmıştı ki sağ ayaklı olmasının dezavantajını bir kaç pozisyonda topa iyi vuramaması ve orta yapamamasıyla gördük. Onun haricinde çift forvet tercihi yine düşünülebilir bir olaydı. Jaycee'nin çok istekli olması, Batuhan'ın zaten bu takım için garanti görülmesi, belki de Tello'nun tam hazır olmaması Rıza Hoca'yı böylesine bir taktik içine itmiş olabilir.

Maç başladı derken bir anda ışıkların gitmesi herkesi soğuttu. Her ne kadar her zaman olduğu gibi taraftar, yaptığı ışıklı şovlarla herkesin beğenisini kazansa da aslında futboldan soğudu. Aslında en anlamlı söz de tam bu sırada, ışıklar kapandığında açıktan geldi: "Işığı değil, açığı kapat!"

Gençlerbirliği bu maça beraberliğe razı geleceğini zaten maç öncesi yaptığı açıklamalarda bile söylüyordu. Çok önemli 3 sakatlıkları onları fazlasıyla sıkıntıya sokmuştu. Kalecileri Serdar Kulbilge'ye denecek bir şey yok zaten, maçın başından itibaren sistematik bir soğutma taktiği uyguladı ve bunda da başarılı oldu. İlk yarı genelde hep sol kanadı kullanmayı tercih ettik. Volkan Yaman'ın bindirmeleri gayet yerindeydi. Sezer'in bir pasında Volkan eğer iyi orta yapabilse içeride Batuhan'ın gol atması işten bile değildi. Onun haricinde Jaycee çok ama çok istekliydi. Topu, topla oynamayı öylesine özlemiş ki, attığı çalımlarla 2-3 kez ceza sahasına girdi; içeri çıkardı... Tek eksiğimiz vardı: Topa vuracak, çizgiyi geçirecek birisi! Olmadı. Biraz bencil oynadığı da söylenebilir Jaycee'nin eleştirel anlamda. Sağ kanatta Burhan bir iki kez iyi gitti ama sonrasında oyundan fazlasıyla düştü. Pele... Ah Pele, bakın birazcık takıma, şehire alışsın, güveni gelsin o zaman görün siz onu... Defans oyuncularının da yardımcısı oldu. Ayağa oynamak istiyorsak, topla çıkarken topla buluşturmamız gereken isimlerden biri. Fakat kendine biraz güvenmesi gerekiyor, ilk yarı genelde yan top yaptı. Doğa oyunun her zamanki gibi mücadele yönünde kaldı, atak yönüne malesef katılamadı. İlk yarı golsüz tamamlandı.


İkinci yarıya oldukça iyi bir değişiklik; Erkan Zengin<->Burhan Eşer değişikliğiyle başladık. Bu da sağ kanadımıza hayat getirdi. Sonradan girdiği performansıyla gösterdi ki, Erkan sağ kanadın adamı. Gerçekten çok hevesli başladık ikinci yarıya. Aynı şekilde Pele de, Rıza Çalımbay'dan da taktiği almış olacak ki dikine oynamaya çalıştı. Ama Gençlerbirliği inanılmaz kapandı. Hücuma da sağ açığa koydukları hızlı adamları Hurşut, ve benim çok beğendiğim, inanılmaz teknik bir oyuncu Harbuzi ve yeni golcüleri Ermin Zec ile çıkmaya çalıştılar. Kontra atak istiyorlardı. Hatta böylesine bir pozisyonda, kontra atakta tam golü yedik derken arkadan gelen Pele topu söktü aldı ve bizi rahatlattı. Bu Gençlerbirliği'nin; belki de maçın en tehlikeli anıydı. Dakikalar 70'i gösterdiğinde halen gol sesi çıkmamıştı. Bir Tello, ya da bir Adem Sarı değişikliğini beklerken, oyundan düşen Doğa'nın yerine Alper'i görmek şaşırttı beni açıkçası. Belki de defansa güvenemeyen Rıza Hoca, "Evimde sezon açılışım; gol yemeyeyim de, atarsam kârdır." psikolojisi ile yaptı bu hamleyi. Ben Alper'i ilk 11 bekliyordum orası da bir ayrı konu. Doğa'nın yerine Tello girse, Pele geriye çekilip Tello serbest adam oynasa ne olurdu bilinmez ama oyun kilitlendikçe kilitlendi. Bu düğümü çözebilecek bir adam Tello girdiğinde ise dakikalar çoktan 80'i gösteriyordu. Pele taraftardan destek olmasını istedi, o hırsı gören taraftar son dakikalara doğru canlansa da Batuhan hava toplarından yararlanamadı. Erkan'ın vuruşunu kaleci Serdar çıkardı. Serdar, psikolojik savaş kısmı da dahil, iyi bir oyun çıkardı. Son dakikalara doğru tek düşüncemiz hücumdu, böyle olunca atılan bir uzun topta Ermin Zec kaleciyle karşı karşıya kaldı. Atsa, maç öylece gidecekti ama o kale yerine yandan yeni reklam panolarına atınca taraftar ve muhtemelen Rıza Çalımbay da derin bir oh çekti. Sonrasında zaten maç bitti.


Hem bu sezon evimizde oynadığımız ilk maçtı, hem de Gençlerbirliği gibi "oyun bozma, oynatmama" konusunda en başarılı ekiplerden biriyle karşılaştık. Çok ağır eleştirilerden kaçınmak gerek. Daha bu takıma Tello, Diego gibi isimler girecek, Pele form tutacak; Batuhan patlama yapacak vesaire ama benim görmek istediğim taktiksel anlamda bir reformdu. Sezer'in solda oynatılmasıyla, 2 ön libero, 4 hücumcuyla yine göremedim o yenilenmeyi. Hani sanki Ragıp gitmiş yerine Pele'yi koymuşuz, futbolcular değişmiş taktik aynıymış gibi geldi bazen. Yine de dediğim gibi Tello girdikten sonra, takım form tuttuktan sonra elbet yenilenmeler olacaktır. Ragıp'la Pele'yi kıyaslamak değil, yanyana yazmak bile abes biliyorum. Ayağa oynayan bir takım silüetine bürüneceğiz, yeter ki uyum süreci tamamlansın, herkes elinden geleni yapsın, taraftar da gereken desteği versin. Bugün biraz da olsa geleceğe yönelik ışık verdik ama sanırım Goethe'nin ölmeden önceki son sözlerinde olduğu gibi, ihtiyacımız olan şey: "Işık, daha çok ışık!"

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Yedekler: 3 Afyon: 0


Dün tesislerde oynanan karşılaşma, bu sezon evimizde oynayacağımız açılış maçı olan Gençlerbirliği ile ilgili pek bir önem taşımıyordu bana kalırsa. 3. Lig'de mücadele edecek olan Afyonspor, mütevazi takımıyla gelmişti. Bizse, zaten İ.B.B ile oynanan maç olduğundan, daha çok o maçta forma giyememiş, yedek ağırlıklı kadromuzla sahadaydık. Tesislerdeki sahamız gerçekten çok güzel olmuş. Tribünlü kısım tamamen dolmuştu, yetmedi, tellerin olduğu bölümler bile güneş gelmesine rağmen doluydu. 300'e yakın taraftar izliyordu yani karşılaşmayı. Sahaya:

--------------Kayacan--------------

Veysel---Bülent E.--Vucko--Volkan Can

--------------Fahri---------------

Cemal-------- Serdar --------B.Kocabey

------Emre Aygün----- Adem Sarı------

dizilişiyle başladık. Cemal ve Volkan Can, A2 takımımızda forma giyen genç oyuncularımız. Özellikle Cemal'in, kuvvetli fiziğiyle ileride takımımıza renk katabilecek bir oyuncu olduğunu söyleyip maça geçelim. Aslında maç ile ilgili fazla yapılacak bir yorum yok bana kalırsa. Güçsüz rakibimiz karşısında oyuncularımız, sıcağın da etkisiyle, hem de sakatlanmamak için iyi bir mücadele ortaya koymadı.

Başın başlarında, genelde hep sağ kanadı kullanmamız dikkatimi çekti. Belki bunda Serdar'ın da sürekli sağ tarafa bindirmeleri etkili olsa da, Cemal o bölgede hiç sırıtmadı. Yine sağ kanattan gelişen atağımızda, verkaçlardan sonra ceza sahasından topu uzaklaştırdılar. Top Adem'de kaldı. Çaprazdan çok iyi bir vuruşla Adem, takımımızı 1-0 öne geçirdi. İlk yarı bu şekilde sona erdi. İlk yarı kalemizde tehlike adına neredeyse hiçbir şey yoktu. Gerçi, Bülent Ertuğrul ve Vucko ikilisinin stoper olarak oynaması tandemde sık sık karışıklığa ve Afyon ataklarına sebep olsa da etkisiz ataklardan sonuç alamadılar. İkinci yarıyı çok dikkatli takip edemedim, ama gördüğüm sol açığa Mikail girmişti. Daha önce sürekli yazdım. O da eğer kendini fiziki anlamda geliştirebilirse, gelecekte takımımızın değişmez isimlerinden biri olabilir. İkinci yarının da tadı yoktu. Yapılan bir ortada kaleci bomboş pozisyonda topu elinden sektirince Serdar boş kaleye yuvarladı: 2-0. Bu arada bir kaç Afyon atağı da oldu ama Kayacan bu topları kurtarmasını bildi. Hatta bir frikikte top üst direkten dışarı çıktı ki, gerçekten güzel bir ataktı Afyonspor adına. Sonlara doğru bizim yay üzerinden kazandığımız frikikte topun başına Bülent Kocabey geçti. Müthiş bir vuruşla topu çatala gönderdi ama top direkten yere sekti. Takipçi Veysel kayarak müdahale etti, birazcık elinin de yardımıyla top çizgiyi geçti: 3-0. Sonrasında maç zaten bitmişti.

Bu maç Gençlerbirliği ya da Süper Lig'deki maçlar hakkında taktiksel bir bilgi vermedi bana kalırsa. Daha çok ilk 18'i oluşturabilmekle ilgili bir maçtı. Daha önce şans veremediği oyuncuları görmek, onları da hazır tutabilmek açısından. Sakatlık olmasın diye fazla da yorulmadılar. Malum, 2 gün sonra lig maçımız var. Tek tek, kısa bir şekilde incelersek:

Kayacan: Kendine güveni yok gibi. Çok yetenekli kaleciler yetiştiriyoruz aslında, Sinan, Kayacan gibi. Ve hatta U-18'de görev yapan kalecimiz Gökhan da çok iyi. Ama onlara güvenip bir türlü oynatamamamız başımızı ağrıtıyor. Güvensizlik yaratıyor. Bu seneki A-2 ligi umarım yararlı olur.
Veysel: Sağ bek olarak oynadı. Koray ve Volkan'ın alternatifsiz olduğunun Rıza Hoca da farkında ve Allah korusun olası bir sakatlık için oyuncu deniyor. Stoperde olduğundan daha etkisizdi ama çok güçlü. Güzel şut da çekebiliyor, çektiği bir şutu kaleci zorlukla çeldi. Onun dışında takipçiliği de önemli bir özellik. Bence bu sene rotasyona stoper bölgesinde rahatlıkla girebilir. Gelişmeye devam ederse, geleceği parlak; yalnız özellikle ceza sahası civarında biraz daha az sert oynamalı.
Vucko: İyi niyetiyle oynamaya çalıştı, güzel bir rotasyon oyuncusu olabilir.
Bülent Ertuğrul: Stoper olarak oynadı. Daha önce de sağ bek oynamıştı. Sanırım Rıza Hoca'nın kamp dönemi denemelerinin bir numaralı ismi oldu kendisi. Yine de hakkını veriyor. Tecrübesiyle bile takıma iyi örnek olabilecek bir isim, çok efendi.
Volkan Can: A-2'den tanıdığımız bir isim. Eskişehir'li. Ülkece sol bek sıkıntısı yaşadığımız şu günlerde, eğer kendini geliştirebilirse gelecekte kendine ilk 11'de bile yer bulabilir.
Fahri: Ortasahada ön liberodan çok top dağıtıcı gibi oynadı. Tello, Sezer gibi isimlerin olmamasından ötürü olsa gerek. Geçen sene ilk geldiği güne göre gelişme var, ancak geçen seneki Alper ve Doğa'nın performanslarını düşünecek olursak; üzerine bir de Pele'nin gelişini eklersek ilk 11 zor gibi.
Serdar: Her zamanki yırtıcı, koşan, mücadeleci Serdar. Bu dönem işi biraz zor olsa da, gücüyle, eğer tekrar iyi çalışırsa sonradan girip takıma hareket getirebilir.
Cemal: Geçen sene A-2'de takip ettiğim oyunculardan biriydi. Güzel gollere imza atıyordu. Hatta geçen A-2'nin oynadığı Bozüyükspor maçında da forma giyip bir gol attı sanırım. Diğerlerinin aksine fiziki anlamda güçlü bir isim Cemal. Ama bölgesindeki güçlü isimler onun takıma girebilme şansını çok zora sokuyor. Belki bu sene kiralık gidip profesyonel bir takımda oynarsa ileriki yıllarda iyi bir oyuncu olabilir.
Bülent Kocabey: O ilk çıktığımız sene efsane olan Bülent Kocabey'i kim aramıyor? Bu maçta, maçın iyilerinden olsa da yine dura dura mücadele ediyor. Takımdaki solak kıtlığını düşünecek olursak, alternatif olarak mutlaka kadroda bulunabilecek bir isim.
Emre Aygün: Daha önceki hazırlık maçlarında hiç mücadele edemedi bildiğim kadarıyla, kamp döneminde de çoğunlukla sakattı. Bu biraz ona da yansımış. Eksiklikleri var. Belki, topu aldığında arkası dönük tutabiliyor, iyi paslar atıyor ama sezona hazır görmedim ben Emre Aygün'ü. İnşallah zamanla daha iyi olacak.
Adem: İlk 18'de kesinlikle olacak isimlerden biri diyebiliriz Adem için. Gerçekten iyi bir mücadele verdi. Tek korkum, "Ben oldum." havasına girmemesi. Eğer taraftarla ve takımla olan bu iyi diyaloğunu korur, çalışmaya devam ederse zamanla ilk 11'imizin golcü ismi olur. Bir kaç bireysel hareket denedi. Halbuki özellikle geçen senenin organize ataklarının başında gelen bir isimdi Adem. İnşallah yine öyle görürüz. Düğümlenen maçlarda yine kurtarıcımız olabilir, yeter ki geçen seneki gibi devam etsin.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Diego Ângelo de Oliveira: Aranan Stoper!

Zapotocny transferinin kesin olarak çıkmaza girmesinden sonra yönetim kurulumuz daha somut adımlar atmaya başladı demiştik. Başkan Halil Ünal'ın İtalya'ya giderek bugün transfer girişiminde bulunacağı söyleniyordu. Ve bugün Nihat Çuhadar'ın açıklamasına göre, oyuncuyla anlaşılmış ve yarın resmi imzalar atılacakmış.

Diego Ângelo de Oliveira, 1.92'lik Brezilya'lı oyuncu 3 sezondur Portekiz'in Naval takımında oynadığı istikrarlı oyunuyla İtalyan takımı olan Genoa'nın dikkatini çekmiş ve transfer sezonunun daha henüz başında Genoa ile 5 yıllık bir anlaşma imzalamış. Fakat, özellikle Dünya Kupası'nda İtalya'nın beklenmedik başarısızlığı, Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Inter Milan'ın kadrosunda İtalyan futbolcu olmaması, İtalya Federasyonu'nu devreye sokup "Yeni Yabancı Kuralı"nı devreye sokunca Genoa Diego'dan vazgeçmek zorunda kaldı. Bu yeni kurala göre, Serie A takımları; AB dışı uyruklu oyuncu alabilmek için kadrosunda mevcut bulunan AB dışı uyruklu oyunculardan birini yollamak zorunda. Bu da Brezilya vatandaşı olan Diego'nun gönderilmesine neden oldu. Halbuki, geleceğe yönelik büyük umutlarla düşünülen Diego, Genoa'nın bu sezon oynadığı hazırlık maçında da ilk 11'de başlamıştı. Ama bu değişiklik, çoğu kulüpte yarattığı sorunu Genoa'da da yarattı ve yeni transfer için Diego'dan vazgeçmek zorunda kaldılar. Üstelik Diego için tamı tamına 1,5 Milyon Euro'yu Naval'a vermişlerdi bile!

1.92'lik boyu, hemen akıllara yüksek toplarda güçlü ama yerden yavaş bir oyuncu izlenimi getirse de, Diego yerden de olabildiğince çabuk bir oyuncu. Özellikle topla çıkarken, oyun kurucu bir özelliğinin olması bizim 2 sezondur Süper Lig'deki en büyük eksiklerimizden birini kapatacaktır. Hem bol bol uzun topun oynandığı ligimizde Nadarevic'in yanına hava toplarını kesecek uzun boylu bir stoperin gelmesi de avantajımız.

Diego'yla ilgili videolar:


Geçtiğimiz sezon Naval'da 30 maçta ilk 11'de forma giyen Diego, bütün maçlarında 90 dakika çıkartarak istikrar abidesi olmuş. Sadece 4 maçta sarı kart gören 24 yaşındaki genç Brezilya'lı, bu maçlarda 3 gole de imza atmış. 1,5 milyon Euro'ya Genoa'nın, Naval'dan kaptığı bu genç yetenek bize ne kadar mal oldu bilinmez ama Halil Ünal'ın her zaman olduğu gibi yine muazzam bir iş yaptığı ortada. Tek hatamız Zapo transferini bu denli uzatmak ve asıl hedeflerde geri kalmak oldu. Ama bu transfer, Zapo'yu ya da Halliche'yi aratmayacaktır diye düşünüyorum. Hele bir de uyum sağlarsa, o zaman görün. Büyük ihtimal, Transfer Sezonu'nun son transferi oldu. İnşallah bir an önce uyum sağlar ve camiamıza şampiyonluklar getirir. Hayırlı, uğurlu olsun.

Gözümüz Stoperde Kaldı...


Sezon başlamadan yapılan Batuhan transferi, ardından Burhan, Erkan Zengin, Emre Aygün... Ve sonrasında Pele ve Tello.. Şimdiye kadar transferde hiç olmadığı kadar mantıklı hareket ederken, bir yandan henüz bir stoper bulamamamız kafada soru işaretleri bırakıyor. Bunca emeğin yenilecek kötü gollerle heba olması bizi en çok üzen taraf olur. Bu yüzden yönetim sanıyorum gecesini gündüzüne vererek çalışıyor. Başta en büyük hatamız Zapotocny'e olan aşkımız oldu. Sürekli o gelecek diye bir şeyleri öteledik. Ligte 2 senedir mücadele eden ve ligi tanıyan, 2 sene şampiyonluk görmüş ve ayağa oynayan bu transfer gerçekten bize savunmada çok faydalı olurdu. Ama çıkmaz yola girdi. Defalarca kez "son görüşme" yapıldı Zapo'yla ve sonunda defter kapandı diyebiliriz. Şimdi daha akılcı yerlere yönelmiş durumda Halil Ünal. Zapotocny'i aratmayacak bir stoper getirme çabası içerisinde sanıyorum. Eğer bu transfer gerçekleşir ve uyum sağlarsa defanstaki problemimizi de çözmüş oluruz. Ayrıca yeni transferin Gençlerbirliği maçında oynayamayacağını da düşünürsek, umarım Rıza Çalımbay o bölge için bir şeyler planlıyordur. Hazırlık maçlarında alarm veren savunmamız, Gençlerbirliği önünde inşallah toparlanır. İnşallah Halil Ünal'ın peşinde koştuğu bu stoper transferi de bir an önce sonuçlanır ve transfer sayfasını kapatarak harikalar yaratacağımız bu güzel sezona evimizde başlarız. Gün ola hayrola.

6 Ağustos 2010 Cuma

Bruno Bertucci-Salih Altın-Tunay Acar-Allison ...

Bruno Bertucci... Corintihans takımından, 1 yıllık satın alma opsiyonuyla alındığı duyurulmuştu. Volkan Yaman'ın alternatifi olacak, diğer zamanlarda da A2'de oynayacak deniliyordu. Henüz 2 antrenmana katıldıktan sonra apar topar ülkesine geri yollandı... Kaldı ki, yabancı kontenjanında en rahat takımlardan biri olmamıza rağmen. Zamanın blog yazarları Roberto Carlos gittiğinde, onun yerine Fenerbahçe'nin Bruno'yu da alternatif olarak düşündüğünü yazmış. Altyapısı iyi bir oyuncuya benziyordu, Tello'yla da iyi anlaştıklarını duymuştuk. Sol bek gibi alternatifin olmadığı bir bölgede, Volkan'ın sakatlığı ya da cezası durumunda oynayabileceğini düşünürken bavulunu hazırladı. İnşallah, Adebayor zamanında Trabzonspor kampında beğenilmedi tarzda haberlere konu olmaz. Beni heyecanlandıran bir transferdi. Çünkü hızlı ve genç bir sol beke ihtiyacımız var uzun vadede. Olmadı. Yolu açık olsun.


Salih Altın ve Tunay Acar: Büyük umutlarla Türkiye'ye getirilen iki gurbetçimiz neyse ki diğerlerinin aksine bir kamp süreci geçirmiş oldukları için kendilerini şanslı sayabilirler. İşin şakası bir yana, gerçekten alternatif olarak düşünülen bu isimlerin hazırlık kampı süresince iyi bir performans sergilediği özellikle Tunay'ın çok iyi bir alternatif olacağı söyleniyordu. Sol bek, sağ bek oynayabilen Tunay'ın bu bölgelerde alternatifimiz bulunmadığı için iyi bir rotasyon oyuncusu olabileceği akıllara geliyordu. Maçlarda oynayamasalar bile yeni kurulan rezerv ligde kendilerini gösterme fırsatı bulabilirlerdi. Ama olmadı, bir sene kiralama yoluna gidilecekmiş. Boluspor'la anlaşabilecekleri gelen bilgiler arasında.

Allison Freitos: Transfer sezonuyla beraber, sanırım ilk konuşulan yabancılardan. Deneme amaçlı geldi. Avusturya kampına götürülmeden, fiziki olarak Süper Lig'i kaldıramayacağı için yollar ayrıldı. Oldukça genç bir isimdi. Bruno,Salih ya da Tunay'ın aksine, fazla bir futbol kariyerinin olmaması, gerçekten haklı çıkarabilir ki sanırım ortasahada görev alıyordu; o bölgedeki oyuncu enflasyonunu düşünürsek zaten oynayamayacağı aşikardı. Yetenek olarak oldukça iyi olduğu da söyleniyordu. Ama onun da sonu, denenmek için alındı denilenlerle aynı oldu.

Aklıma aynı bunun gibi Ahmet Sağlam geliyor. Kritik Trabzonspor maçında görev alıp, performansıyla "Acaba?" dedirtmişti ama sonra hiç şans verilmeyince kayboldu gitti. Ümit Milli takım kadrosunda oynayan ve büyük umutlar beslediğimiz Selçuk Alibaz'a ne oldu peki? Afyon'a kiralandı, bu sene yine gidecek yer arıyor. Ya da, 2 Lig'de gol kralı olan Abdullah Halman? Kimse, orası ikinci lig demesin. Bugün Valencia'da oynayacak Mehmet Topal, Çanakkale Dardanel'de oynamıyor muydu? Hem yaşı da o kadar fazla değil. Maalesef bu isimler de hocamızın gözüne giremedi. Alper Potuk ve Adem Sarı, kendilerini iyi kurtardılar belki de. Eh, ne diyelim. Hepsinin yolu açık olsun, daha iyilerini inşallah hep beraber izleriz.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Yeni Sezon Turkuaz/Mavi Formaları...

TFF'nin yönergesine göre her sezon bir alternatif forma tercihini çoğu kulüpte farklı renklerde gördük. Antalyaspor'un mavi giymesi, Galatasaray'ın mor forması gibi. Geçtiğimiz sezon enine çizgili forma olarak kullandığımız bu alternatif formayı, bu sene biz de farklı renkte olarak kullanıyoruz. Bildiğim kadarıyla önce sarı renkte düşünülen bu forma, sarı rengin beğenilmemesi üzerine "Turkuaz" formalara döndü. Açık mavi de diyebileceğimiz bu formaları sanırım ilk olarak antrenörler giyiyor. Batuhan'ın Masörümüz'le beraber LigTV'ye verdiği bir röportajda bu formaları yakından görme imkanımız oldu. Tasarım olarak şık duruyor. Tek dileğim staddaki kırmızı şölenine gölge düşürmemesi. Yoksa diğer zamanlarda giymek için güzel bir tasarım olmuş. Milli takımımızın bile Turkuaz giydiğini düşünecek olursak yadırgamamak gerekir. İşte o röportaj ve yeni alternatif formamız olacağını düşündüğüm kutsal formamızdan bir kaç kare:





Sarı formamız:



Ve son olarak İ.B.B Hazırlık Maçımızda giydiğimiz ve sanırım T.F.F'ye bildirilen mavi formamız:



27 Haziran 2010 Pazar

Esstore'da İndirim Günleri...



Resmi lisanslı ürünlerinin satıldığı mağazamızda 2009-2010 sezonunun formaları ve tüm ürünleri yaklaşık %50ye varan indirimlerle satılıyor. Bugüne kadar sürekli pahalılığından, çeşit azlığından yakındığımız mağazamızın başına yeni yönetimle beraber Mustafa Akgören'in geçmesinden sonra ilk olumlu meyveyi alıyoruz gibi gözüküyor. Daha önceleri eski sezon ürünleri yazın hiçbir indirime girmezken, bu sefer böylesine bir indirim herkesi sevindirmiş olacak ki satışlar oldukça iyiymiş. Orijinal forma 45 TL, Sweet'ler, T-Shirt'ler 15-20 tl, Şapka 9 tl, Bayrak 5 tl, Kupa Bardaklar 5 tl, Bileklikler 3 tl... Herkesin alabileceği şeyler var yani. Çakma formalara 20 lira vereceğimize, orijinal taraftar formalarımız da 20 lira artık, ya da kulübümüzün orijinal kırmızı t-shirtlerinden birini alalım en kötü... Ben başta emeği geçen Mustafa Akgören ağabeyimiz olmak üzere herkese teşekkür etmeyi borç biliyorum. Eminim yeni sezonda, büyük taraftarımızın isteğine göre, ucuz ve geniş yelpazeli ürünleri tekrar bizlere sunacaktır.

Mağazamızda bulunan ürün listesi ve indirimli fiyatları artık resmi "esstore" sitemiz esstoreonline.com'da:


24 Haziran 2010 Perşembe

Erkan Zengin Resmen Es-Es'te!!



Kulübümüzün resmi sitesi eskisehirspor.org'da yayınlanan habere göre geçen sezon Beşiktaş'tan kiraladığımız ve başarılı bir performans gösteren Erkan Zengin ile 2 senelik sözleşme imzalanmış. Uzun süredir soru işareti olan bu transfer de tamamlanmış oldu böylece. Sağ kanat açısından tamamlayıcı bir transfer oldu sanıyorum. Burhan Eşer'in, Serdar'ın ve hatta Koray'ın da sağ açıkta oynayabildiğini düşününce sağ açık problemimiz kalmamıştır artık diye düşünüyorum. Bugünden sonra stoper - ön libero ve sol açık transferlerinde gözümüz. Erkan'ın son maçlardaki performansı sürerse Beşiktaş verdiği milyonlarla kafasını çok yerlere vurur. Darısı diğer transferlerimizin başına. Erkan camiamıza hayırlı ve uğurlu olsun. Hoşgeldin Erkan.

20 Haziran 2010 Pazar

Nice 45 Yıllara!...



Aklıma bundan 5 sene öncesi geliyor. Oyak Renaultspor'la oynuyoruz. Lige 4'te 4 yaparak girmiş bir takım, ve Lig B'deki bataklıktan kurtulmayı delicesine isteyen bir taraftar. Maç gece maçı, ama neye yarar? Seyircisiz. Stadyumun ışıkları yanıyor ve sağanak yağmur başlıyor. Bizse dışarıda sanki maçtaymışçasına coşkulu, heyecanlı... Önceki maçta olduğu gibi yine 4 golle kazanıyoruz. 5 maçta 16 gol atıp, 5'te 5 yapmış Anadolu Devi üstündeki ölü tozlarından arınıyor. Maç sonunda Atatürk Stadyumu'nun yanındaki sahanın tribünleri hınca hınç dolu; futbolcuları çağırıyoruz yağmura aldırış etmeden. Ve soyunma odalarından çıkan futbolcular koşarak geliyor yanımıza. Gözlerindeki inancı görüyorum futbolcularımızın. Herkes inanmış, herkes kenetli...

Derken o sezona 10 maçta 10 galibiyet yaparak, rekorla başlıyoruz. Her ne kadar sonunu çok iyi getiremesek de, playoff'larda Ankara'yı fethediyoruz. Ve Bank Asya 1. Lig... Koreolarla, şovlarla başladığımız; bizi Süper Lig'e taşıyacak bu yolculuk da uzun sürmüyor. İnanmışız çünkü, elele vermişiz hepimiz. Siyah gördüğümüz her yere kırmızı katmışız. Ve playofflarda bu sefer İnönü'de esiyoruz... 12 yıllık özlem bu dile kolay. Şehir adeta bayram havasında.

Ve bugün bakıyorum, herkesin elinde kızıl meşaleler. Aslında yanan meşaleler değil, yüreğimizdeki şampiyonluk ateşi yanıyor; kalbimizdeki bu ateş parlıyor artık. Bugüne kadar hep inanarak, kenetlenerek, içimizdeki ateşle bir şeyleri başardık. KoreoESES'le, BandoESES'le, Meşale Şovlarıyla tüm Türkiye'ye örnek olan biz, yine inanarak Süper Lig şampiyonluğuna ulaşacak güce sahibiz. Gün birlik olma günüdür, Anadolu Efsanesi'ni yeniden canlandırma günüdür. İyi ki hayatımızda varsın Es-Es'im. Şampiyonluk Görmeye Yetmese de Nefesim, Uğrunda Ölmeye Değersin Es-Es'im! 45. Yılımız Kutlu olsun.

2 Haziran 2010 Çarşamba

Salih Altın ve Tunay Acar Eskişehirspor'da mı?


Bugün eskisehirspor.com'daki habere göre Almanya 3. Liginde mücadele eden 2 genç gurbetçi oyuncu Salih Altın ve Tunay Acar ile anlaşılmak üzereymiş.


Kongreye saatlerin kaldığı şu günlerde kulüp transferden çok kongreye kitlenmiş durumda. Her ne kadar Halil Ünal tek aday girecek olsa da, mali bilançonun açıklanması ve yeni tüzük oluşturulması konusunda çalışmaların sürdüğünü düşünüyorum. Bu da transferi durdurmuşa benziyor.

Bu sessizlik bugünkü "gurbetçi oyuncu" isimleriyle tekrar hareketlilik kazanacağa benziyor. Gurbetçi oyuncu transferleri her zaman dikkatimi çekmiştir. Bunu en iyi yapan takım şüphesiz Gençlerbirliği. Bu sezon da yine gurbetçi avına başladı. Dış ülkelerde, özellikle Almanya kökenli gurbetçilerimiz altyapısı çok iyi bir şekilde geliyorlar. Çünkü sistem itibari ile oradaki genç antrenman şekli çok daha sıkı ve farklı diye biliyorum. Geçtiğimiz sene Gençlerbirliği'nin getirdiği Hurşut Meriç örneğin... Çok iyi bir performans sağladı ve rotasyondan gelerek büyük katkı sağladı. Bunun yanı sıra geçen sene
Kayserispor ve Kasımpaşaspor da gurbetçi oyuncularla ilgilendi. Kasımpaşa'nın bulup getirdiği Şahin
Aygüneş de oldukça adından söz ettirdi ve yanılmıyorsam genç milli takımda da oynuyor. Bu nedenle ben bu transferlere çok olumlu bakıyorum. Sol bekte zaten rotasyon sıkıntımız olduğu çok açık. O açıdan gerçekten çok iyi bir gelişme. Sağ açıkta da eğer "oynatılırsa", yeni bir yıldız neden kazanmayalım? Düşük maliyetle, yeni Adem'leri kazanabiliriz. Yeter ki Rıza Çalımbay bu sene Adem'e verdiği şansları gelecek sezon bu oyunculara versin. Uzun süredir kongreye kilitlenip transferde sessiz kalmıştık. İnşallah bu transferler de bir an önce sonlanır ve hayırlısı olur bizim için.

Salih Altın

Bu isimlerden sağ açık ve sol açık mevkiinde forma giyen Salih Altın ile ilgili bir kaç haber zaten Hürriyet gibi spor ajanslarında duyurulmuştu. 23 yaşındaki gurbetçimiz Almanya 3. Liginde forma giyiyor. 19 maçta oynamasına karşın, 11'inde dakika 70'ten sonra yedekten dahil edilmesi soru işareti. 2 kez Almanya U-19 takımında forma giymiş. Rekabetin bol olacağı bir mevkiiye geliyor. İnşallah forma şansını yakalar ve bu şansı formayı kaparak taçlandırır.


Tunay Acar

Sol bek pozisyonunda oynayan genç gurbetçi henüz 21 yaşında. Transferden önce baktığımızda ilk dikkatleri üzerine çeken şey oyuncunun menejeri oluyor. Ve bu isim de son günlerde Eskişehirspor'a yaptırdığı transferlerde adı sıkça geçen:
Ahmet Bulut.. Sol bekte forma giyen Tunay'ın milli takım karnesi de bulunuyor.. 4'ü de geçtiğimiz yıl olmak üzere 4 kez U-21 forması giymiş. Bunlardan 2'si Avrupa Şampiyona'sı elemelerinde resmi maç, 2 si de özel maç. 2 kez de U-20 takımımızın formasını giymiş. Genç milli takımımızda forma giymesi bence önemli bir artı. Altyapısı iyi olan bir oyuncuya benziyor. Bizim de sol açıktaki rotasyon eksikliğimizi düşünecek olursak faydalı olabilir. Volkan'ın eksikliğinde forma şansı da bulur. O da Almanya 3. Liginde mücadele veriyor. Bu sezon genelde takımının paf takımında 90 dakika mücadele etmiş. 13 maçın çoğunda 90 dakika çıkarmış. Daha sonra performansı beğenildiği için ya da sakatlıktan mı bilemiyorum, son maçlarda A takıma da yükselmiş. 5 maç da A takımda oynamış.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Eskişehirspor: 1 Sivasspor: 1


Ne kadar çok geç olsa da Sivasspor maçının yorumunu yapmak istiyorum. Hani aslında maç içerisinde yaşanan o tatsız anlar aklıma geldikçe yazasım kaçıyor ama ben o olaydan çok maçtan ve futboldan bahsetmek istiyorum.

Oldukça güzel bir havada, uzun zamandır hasret kaldığımız bir gece maçı bizleri bekliyordu. Sezonun kapanış maçı, her zamanki gibi açık tribün sahayı göstermeyen aşağı kısımları ve kenarları haricinde doluydu.

Maç başlarında öyle konsantre olamadan oynuyoruz ki kalemize gelen ilk atakta, belki de ilk pozisyon, Mehmet Yıldız'ın da hiç çaktırmadan eliyle almasıyla (ki statta biz de o an fark edemedik) 1-0 öne geçen Sivasspor'u görünce aklımda tek düşünce vardı: "Futbol bu dakikadan sonra bitmiştir." Zaten bunu da o dakikadan sonra 1 puanın kümede kalması için yeter olduğu Sivas, yavaş hareketlerle; Mehmet Yıldız harici hep defans yapmasıyla bize gösterdi. Kendi attıkları bir kornerde geride 5 adamla kaldıklarını gördükten sonra diyecek bir şey yok sanırım.

Sezer yine sol açık olarak başlatıldı. Ama anlayamıyorum ben. Trabzon maçındaki serbest pozisyondan sonra her maç neden Sezer sol açıkta ısrar ediliyor. Tamam sol açıktaki Bülent Kocabey sene sonu gidecek olabilir, iyi olmayabilir ama artık bu maçta da oynamayacaksa zaten ikinci yarı o adama boşu boşuna para vermişiz demektir. Erkan Zengin gerçekten formunun zirvesinde bir maç oynadı. Maçın adamıydı. Sezer'in serbest vuruşunda kaleciden seken topu tamamlayan genç oyuncumuz Veysel de Süper Lig'deki ilk golünü attı ama talihsiz bir şekilde sakatlanarak çıkmak zorunda kaldı. O dakikadan sonra zaten Ragıp çilesi kendini ortaya çıkardı. Çoktan futbolu bitirmiş olan Ragıp'a diyecek bir şey bulamıyorum ki zaten yollar da ayrıldı bildiğim kadarıyla. Kendisine bundan sonraki futbol yaşamında başarılar diliyorum...

Nadarevic her zamanki gibi tek başına defansta mücadele etti. Mehmet Yıldız'ı o ilk dakikada attığı golü saymazsak, hiç boşta bırakmadı. Gerekirse vücudunu da kullandı. Yani o Mehmet Yıldız gibi Süper Lig'in en fizikli ve fiziğini iyi kullanan hücumcusuna karşı oldukça iyi bir maç çıkardı. Bunun yanı sıra sakat sakat mücadele eden Sezgin'i de unutmamak gerek. Gerçekten o da bana kalırsa çok iyi mücadele etti. Alper orta sahada çalışkandı fakat eksiklikleri var. Özellikle hızlı hücumlarda daha iyi tercihler yapması gerekiyor. Topu bir an nereye atacağını şaşırabiliyor. Tabii bunlar zamanla olacak şeyler, tecrübesi arttıkça gitgide daha iyi olacaktır. Ön liberomuzda seneye rotasyon anlamında Veysel ve Alper varken sıkıntı yaşamayız orası kesin. Jaycee bir şeyler yapmaya çalıştı. O da vücudunu iyi kullanıyor. Hani sanki daha sık oynayabilse, biraz alışabilse iş yaparmış gibi. Seneye iyi bir hazırlık evresiyle Batuhan - Ümit - Jaycee hattında kimin oynayacağı konusunda tatlı bir rekabet bile olur. Koray'ın sanırım bir sakatlığı var haftalardır. Çünkü ağrı bantları takarak mücadele ediyor. Yine de elinden geleni yapmaya çalıştı bu maç çok göze batmasa da. El Saka, her topu ileri vurarak ne yapmaya çalışıyor onu anlayamadık. El Saka'nın yerine iyi bir stoper şart seneye orası kesin. Mehmet Yılmaz çok etkisizdi. Sakatlıktan döndükten sonra isteneni veremedi maalesef. Ama genel anlamda iyi bir sezon çıkardı. Beklentilerin çok çok üstündeydi. Onun dışında sonradan giren Ümit, yine sonradan dahil olan Aydın'a müthiş bir pas çıkarsa da Aydın pozisyonu çok güzel harcadı. Aydın'ın bonservisine 1 milyon istiyorlarmış. Şaka sanırım. Şahsen ben Aydın'a 250 bin Euro bile verilmesi taraftarı değilim. Bu isteksizlikle, istediği kadar tekniği olsun...

Hani maçta hiç tadım tuzum yoktu. O yüzden futbol adına da çok bir şey izleyemedik. Futbol harici her şey vardı maalesef. Sezonun son maçı olması tek tesellim. Herkesi eleştiriyoruz eleştirmesine, ama önce kendimizde bazı şeyleri görmeliyiz. Gelecek sezon, daha iyi bir tribün için, daha bütünleşmiş bir Eskişehirspor için "Biliçli Taraftar", "Bilinçli Yönetim" şart. Artık içimizdeki pisliklerden arınmayı başaralım. Bunun ilk ayağını da bedava hatır biletleri dağıtmayı bırakarak gerçekleştirsin yönetim. Sonra biliçli taraftarımız içinde kalmış tek tük çürükleri ayırmayı zaten başaracaktır. Bu sezonu Eskişehir'de böylelikle kapattık. İnşallah gelecek sezonda Avrupa Kupalarına mücadele eden Eskişehirspor'la tekrar buluşmak üzere.

13 Mayıs 2010 Perşembe

İkinci bomba! Burhan Eşer Es-Es'li gibi!



Her zaman olduğu gibi yine ilk haberleri veren "eskisehirspor.com" daki güvenilir isimlere göre Burhan Eşer'le ön anlaşma yapıldı. Bir aksilik çıkmaması durumunda Gençlerbirliği'nden bonservisi alınacak 25 yaşındaki oyuncu seneye Eskişehirspor forması giyecek!



Bilenler bilir, Burhan Eşer zaten 2 senedir istediğimiz, her transfer döneminde Rıza Çalımbay'ın gözdesi olan isimlerden biri. İki ayağını da kullanabiliyor ki, böylelikle orta sahanın sağ ve sol açık kısımlarında forma giyebiliyor.

Topla müthiş hızlanabilen, teknik ve pas yüzdesi yüksek bir oyuncu. Bu sene fazla forma şansı bulamaması ve Eskişehirspor'un 2 yıldır ısrarcı tutumu sonucu bize geldiğini düşünüyorum. En çok eleştiri alan yanı fizik ve pozisyon alma gibi konularda yetersiz olduğu. Ama ben bunda yeterli seviyede ilk 11'de şans bulamamasının olduğunu düşünüyorum. Çünkü ondan önceki sene (08-09 Sezonu) Burhan taraftarlar tarafından "Yılın Oyuncusu" seçilmişti. Sol kanattaki sıkıntımızı düşünecek olursak Burhan sol kanadımıza tamamen ilaç olur, gerçekten Sezer, Batuhan transferlerinden sonra yapacağımız en iyi transferlerden biri olacak. Erkan'ın da takıma katılmasıyla müthiş bir hücum hattı oluşturacağımızı düşünüyorum ve şimdiden heyecanlanıyorum. Rıza Hoca'nın da bu konuda artık kendini ve sistemini değiştirmesi gerekiyor. Burhan-Erkan-Sezer ve Batuhan'lı bir takım olursak hücumda,

Erkan ------- Sezer -------- Burhan
------------ Batuhan ---------------

taktiğiyle tek forvet çıkmamız, Sezer'in arkada serbest adam oynaması ve Erkan'la Burhan'ın kanatlardan top getirmeleri bizi Süper Lig'de çok çok iyi yerlere taşır. Burhan boş alan bulduğunda kanatlarda çok iyi işler yapabilen bir isim. Gençlerbirliği'nden sonra camiamız ve taraftarımızla da bütünleşirse, bu hücum hattıyla tüm takımların korkulu rüyası oluruz. Umarım camiamıza ve taraftarımıza hayırlı olur. Şimdiden hoş geldin diyelim!

Burhan Eşer İstatistikleri:

Sezon

Takımı

OM

AG

SK

KK

2009/2010

Gençlerbirliği

20

1

2

0

2008/2009

Gençlerbirliği

31

4

8

0

2007/2008

Gençlerbirliği

27

4

2

0

2006/2007

Diyarbakırspor

32

7

6

0

2005/2006

Diyarbakırspor

27

2

2

0

2004/2005

Diyarbakırspor

4

0

0

0


(OM: Oynadığı maç AG: Attığı Gol SK: Sarı Kart KK: Kırmızı Kart )

Related Posts with Thumbnails