17 Eylül 2010 Cuma

2010-2011 Sivasspor Deplasmanı Öncesi..


En kritik maçlarımızdan birine çıkıyoruz. İçimizde esen bu fırtınayı, arkamıza alabilmemiz için biçilmiş kaftan olan bir maç. Deplasmanda kazanacağımız bir Sivas, ardından da evimizdeki Gaziantep galibiyeti bizi hedefimizde tutar. Aslında bugüne kadar oynadığımız maçların sonuçları Konyaspor yenilgisi dışında, beklenti üstü olmasa da çok da anormal değil.

Şimdi geçmişi unutup bu maça odaklanma vakti. Puan durumunu silelim aklımızdan. Bu maçı belirleyecek olan şey, oyuncuların hırsı ve kondüsyonu olacak bana kalırsa. Bursa maçının ilk yarısında hırsı anlamında özellikle ilk yarı olumlu işler yapan takımımız maalesef sakatlıklar ve kondüsyon sorunu sonucu ikinci yarı mağlup olmuştu. Sivasspor'un bir hafta önceki Trabzonspor mağlubiyeti kimseyi rehavete sokmasın. Aynı şekilde bizim de Bursa'ya yenilmiş olmamız da kimseyi umutsuzluğa düşürmesin. Bu ligin en hazır iki ekibi bana kalırsa: Trabzonspor ve Bursaspor'dur. Onun dışında Sivasspor'un gerçekten lige iyi bir ön hazırlık kampı geçirdiğini düşünüyorum. Bu çok dezavantajımıza olacaktır. Maçların başlarını ve sonlarını iyi oynayamıyoruz. Bunda kuşkusuz Rıza Çalımbay'ın -bana göre- yanlış oyuncu değişiklikleri de etkili. Hücum yollarında çok etkisiziz. Defansın üzerine binen "Sürekli hata yapıyorlar." imajı yüzünden baskı oluşuyor. Bunlar bizim için çok büyük dezavantaj. Kadro kalitesi olarak gerçekten çok kaliteli bir takımız. Ama kimse bu takım çok iyi takım diyerek 3 puanı hanenize yazmıyor.

Mücadele, mücadele, mücadele! Taraftar bunu görmek istiyor, top rakipteyken pres istiyor. Batuhan'ı ıslıklatan şey buydu. Mehmet Yılmaz, Ümit Karan, Anderson, Youla.. Bunlar hep ileride basan isimlerdi. Bunu yapmadığımız an, oyunu geride kabulleniyoruz demektir. Bunca stres üzerine, bir de oyun savunmamıza yığılınca gelen golleri durdurmak tabii ki imkansız oluyor. Eskişehirspor'da bu sene oyuncu bazında büyük değişiklikler var. Tello'nun, Sezer'in ve hatta defansımızın bilinçlenip ayağa oynama çabaları çok güzel. Ama bunu yaparken, oyunun mücadele kısmını es geçmemeleri gerekiyor. Galatasaray maçında ne zaman pres yaptık, o zaman başarılı olduk. Bunun yanı sıra kontra ataklara çıkmayı, son pasları, son şutların tercihlerini de beceremiyoruz. Bunlar hep biriken stresin getirdikleridir. Eğer yarın erken bir gol bulup, oyunu sakin ve sabırlı bir şekilde izlersek, hele hele de sonraları düzgün taktiklerle, doğru oyuncu değişiklikleri yaparsak kazanmamamız için bir neden göremiyorum.

Kadro olarak son seçim elbette Rıza Hoca'nın olacaktır, olmalıdır da; ama Mehmet Yıldız'ı tutabilecek yegane isimlerden biri Nadarevic'tir. Küstürülmeyerek oynatılması taraftarıyım. Onun yanında Vucko ya da Sezgin oynayacak gibi geliyor bana, durumuna göre Sadıkov da düşünülebilir. Bunun haricinde Batuhan ve Jaycee ileride çok fazla top eziyor fakat aslında Sezer, Tello, Erkan işlerini iyi yapsa çift forvetten çok daha uyumlu bir taktik 4-2-3-1. Bizim takım bir türlü öğrenemedi, kabullenemedi gitti. Burada Rıza Çalımbay'a çok iş düşüyor. Sezer'le Batuhan'ın anlaşması gerekiyor. Batuhan'ın ileride pres yapıp, bizim kazandığımız toplarda pivot santrafor gibi davranıp top dağıtması, sağdan-soldan gelecek ortaları uzun boyunun yardımıyla gole çevirmesi gerekiyor...

------------------- Ivesa----------------------

Koray------Vucko------Nadarevic----Volkan


---------B.Ertuğrul-------- Pele ----------------

----Erkan --------- Sezer------------Tello-------

------------------ Batuhan---------------------

Taktiğiyle çıkabiliriz sahaya. Belki sonraları Adem Sarı ya da antrenmanların yıldızı Agim Ibraimi'nin katılımıyla daha hareketli bir takım olabiliriz. Her şeyden önce takım olarak, camia olarak inanmalıyız. Rüzgarı arkamıza aldığımız zaman bizi durdurabilecek güç yok bana kalırsa. Bunu da kenetlenerek yapabiliriz. Haydi çocuklar bu kez güldürün yüzümüzü, Allah utandırmasın, dönüşümüz 3 puanla olsun inşallah!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails