29 Nisan 2010 Perşembe

Trabzonspor Maçı Takım Değerlendirmesi


Ivesa: Yüzünü bile göremedik maçta desek yeridir. Toplamda 1 kaleye bulan şutlarının olduğunu düşünürsek oldukça rahat bir maç çıkardı.

Sezgin: Yine iyi niyetli mücadele etmeye çalışan bir Sezgin vardı. Sol bekte başladı. Sol tarafta uzun süredir oynamamasının ve solak olmamasının verdiği tedirginlikle başta biraz aksasa da rakip 10 kişi kalınca ve Murat Önür'ün girmesinden sonra stopere geçmesiyle toparladı.

El Saka: El Saka... Top her ayağına geldiğinde yüreğimizin kalktığı bir isim haline dönüştü. Defansta, orta sahada inanılmaz riskli hareketler yapıyor. Bir değil, iki değil en az üç dört kez yaptı bu maçta. Hatta kaptırdıkları da oldu ama bir şekilde üstünü kapattı. Bence bu kadar rahat hareket etmesi iyi değil. Sürekli diken üstünde hareketlerdense daha garanti yolları seçmeli. Onun dışındaki performansı iyiydi.

Nadarevic: Nadarevic birazcık hızlı olsa, Süper Lig'i bırak Avrupa Standartlarında bile üstlerde bir oyuncu olacaktır buna eminim. Zaten bu haliyle bile ülkemizde sayılı stoperlerden biri. Adam adama markajı, hırsı, isteği... Taraftarla birlikte oynuyor sanki. Bu maçta da ilk yarı boyunca üstüne düşeni yaptı Talihsiz bir sakatlık yaşadı bu maçta, inşallah bir an önce tekrar sahalarda görürüz Nadarevic'i.

Koray: Bu maçta sakatlıklardan ötürü sağ bek olarak mücadele etti Koray. Sakatlıktan çıkmış olması birazcık form düşüklüğü yaratsa da bence üzerine düşeni yaptı. Hücuma gereken desteği veriyor, özellikle de Erkan Zengin'le önlü arkalı oynamaları büyük avantaj olabiliyor. Seneye vazgeçilmez isimlerimizden olmalı..

Bülent Ertuğrul: Erken bir dakikada talihsiz bir sakatlık yaşadı ve yerini Alper'e bıraktı. Oynadığı süre boyunca hatası yoktu. Tecrübesiyle takımı yönlendiriyor, abilik yapıyor.

Doğa: Bence maçın gizli yıldızlarından biri de Doğa'ydı. Bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı. Sahanın her yerinde, bir sağda bir solda. O görmek istediğimiz Doğa, o hırsıyla tekrar sahadaydı. Ve gerek ilk yarı sonunda, gerekse maç sonunda en çok koşan listesinin başındaydı. Orta sahanın yükünü neredeyse tek başına sırtladı ve Sezer'e destek oldu. Goldeki o müthiş ortasını da gözardı etmemek gerekir. Umarım bu performansı hep devam eder.

Erkan Zengin: Erkan ilk 11'de başlasa da, başlamasa da hiç küsmeden oynamaya devam ediyor. Trabzonspor maçında da yine üzerine düşeni yaptı. Kanatları oldukça etkili dribblinglerle kullanabiliyor. Asla bencil olmaması da çok artı bir özellik. Bonservisi alınıp takıma kazandırılabilirse faydalı olur.

Adem: Adem bizden biri adeta. Bakıyorum da, kolundaki o siyah kırmızı bileklikle bile, taraftarla birlikte oynuyor sanki. Tek eksiği birazcık maç, birazcık tecrübe... İkinci yarılarda girdiğinde daha etkili olduğu su götürmez bir gerçek olsa da, artık ilk 11'de yer bularak tecrübe kazanması gerekiyor. İnşallah aynı hırs, aynı Eskişehirsporluluk bilinciyle devam ederse unutulmayanlar arasına girmeyi başarır.

Sezer: Geçen maçların aksine forvet arkası serbest adam olarak başladı maça. Ne diyebiliriz ki? Kaleci Onur'dan sonra tartışmasız maçın yıldızıydı. Bir sağdan, bir soldan yaptığı ataklar; çektiği muhteşem şutlar... Bir 10 numarada olması gereken her şey Sezer'de var. Hep söylüyorum, Sezer seneye çok daha iyi olacaktır. Bunlar sadece başlangıcı. Gereken şey birazcık sabır, biraz inanç... Nazar değmemesi için maşallah diyerek fazla uzatmıyorum.

Ümit: Ah Ümit, şanssız Ümit... 5 tane %100 gol pozisyonundan yararlanamasa da son dakikada attığı golle tecrübe abidesi olduğunu gösterdi. Çoğu gol pozisyonunu kendi yarattığı bir gerçek olsa da, artık biraz da üzerindeki o stresi atması gerekiyor. Bu sezon attığı 7 gol, gözardı edilemez derecede önemli. Sezer'in form tutmasıyla daha çok gol atacağına inanıyorum.

Murat: Yedekte kalmasına rağmen form olarak düşmemiş. Çok istekliydi. Bunda hafta arasında Rıza Çalımbay'la uzatılan sözleşmenin payı da büyük. Çünkü şu sıralar onun için gitme-kalma dönemi. Ama sol bekte iyi bir alternatif olduğunun işaretini verdi bence. Bindirmeleri, yaptığı ortalar oldukça iyiydi. Hatta ikinci yarıya sol bölge için hareket getiren isimdi.

Alper: Dikine oynamasını yavaş yavaş geliştiriyor. Bunun yanında kendine güveni de artıyor. Fakat hücuma çıkarken kaptırdığı toplar takımı bir anda ileride bırakabiliyor. Yine de bu yaşında, bu kadar mütevazi olup, aynı zamanda kendine güvenmek de artı bir özellik. Bunu gitgide çok daha pozitif hale getirebileceğini biliyorum. Beşiktaş maçında tüm sahayı tek başına yiyip bitirmişti. Fenerbahçe maçında da ilk 11'de başlayıp oyunu değiştirebilecek isimlerden olduğunu düşünüyorum.

Aydın: Girdikten sonra bir kaç klas çalım hareketi yapsa da, bildiğimiz Aydın. İsteksizliği zaten en büyük baş belası. Onu yenmedikten sonra, diğerlerinin hiçbir önemi kalmıyor maalesef. Önünde kendini gösterebileceği 2 haftası daha var. Umarım biraz da olsa umut ışığı görürüz de, seneye devam eder...

28 Nisan 2010 Çarşamba

Ümit'in Merhameti... Es-Es: 1 Trabzon: 0


Bize göre uzatmalarını oynadığımız Süper Lig'de, hanemize Ümit'in son dakika golüyle bir 3 puan daha ekleyerek, 51 puana çıktık.

Maç öncesi çıkan kadro, düşünecek olursak, biri de ben olmak üzere çoğu taraftarın istediği kadroydu. Başta kadrolar çıkınca, sol açıkta Sezer, sağ açıkta Erkan oynayacak zannetsek de, maç içinde gördük ki aslında 4-2-3-1'e yakın bir taktikle mücadele ettik.

-------------Ivesa----------------

Koray-ElSaka-Nadarevic-Sezgin-

-------Bülent E.---Doğa---------

Adem ------Sezer -------- Erkan

-------------Ümit---------------

gibi bir dizilişle sahadaydık. Yani haftalardır söylemekten yorulduğumuz, "Sezer'in serbest adam olarak oynaması" sonunda vücut bulmuştu. Belki de seneyeki oyunumuzun bir taktiğiydi bu, bir provasıydı. Ama kesinlikle gördük ki, Sezer ortada serbest adam oynatılınca bambaşka oluyor. Bunun yanında Rıza Hoca'nın Adem'le ilgili düşüncelerini de oldukça doğru bulmuşumdur hep. "Adem ilk 11 başlayamaz daha tam anlamıyla, sonlara doğru top ezer. Ama sonlarda girsin, çok gol atar." diyordu hocamız ve bu maçla beraber bunu bir kez daha görmüş olduk. Çok kötü oynamasa da, sonradan girdiği kadar etkili değildi bana kalırsa. Ama bu saatten sonra ilk 11 çıkmasını da doğru buluyorum, tecrübe kazanması için. Neyse tek tek oyuncu incelemesi de yapmayı düşündüğümden şimdilik oyuncu kısmını bitirip, taktik kısmına geçiyorum.

Trabzonspor ligin son yarısında Kayseri maçı harici hiç mağlubiyet almamış bir takım olarak geldi Eskişehir'e. Ama bunun yanında da, ligi kafasında tamamen bitirmiş; kupaya ve gelecek sezona yoğunlaşmış bir Trabzon da vardı. Bizse şu son 4 maçta 3 mağlubiyetlik performanstan ötürü darmadağındık.

Ama yönetim maçtan önce zekice bir hamle yaptı. Bir anlamda kumar gibiydi. Rıza Çalımbay'la apar topar sözleşme yeniledi. Bu hem hocayı hem de oyuncuları kamçılamak için yadsınamaz bir hamleydi. Trabzon maçında çıkabilecek olumsuz bir sonuç, kötü bir oyun, %99 Rıza Çalımbay'la tribünler arası gerilimi artıracak, bu da bize iyiden iyiye zarar verecekti. Hele hele, bu gergin atmosferde, seyirci önünde rahat oynayabilmek fobiye dönüşecekti. Bunun yanı sıra Rıza Çalımbay gidecek söylentileri oyuncuları rehavete de sokabilirdi. Tüm bunlardan sonra, yönetim Rıza Çalımbay'a güvendiğini, ne olursa olsun desteklediğini gösterdi. Taraftar da, farklı düşünceler olsa da, genel anlamda kabul etti. Rüzgarı arkasına alan Rıza Çalımbay, artık kafasında "kalacak-gidecek" ayrımı yapmaya başlamıştır elbette. Örneğin, Rıza Çalımbay'ın gideceği söylentileri yoğunlaşsa belki de Murat Önür sonradan girip, delicesine istekli oynamazdı... Şimdi her şey Çalımbay'ın elinde... Geçen sene ligde kalmak ya da kalmamak, bu sene rahat bir yerde bitirebilmek ve seneye bir "hedef". Oyun sistemi oturmuş, iyi savunma yaparken aynı zamanda ayağa oynayabilen bir Eskişehirspor'u görebilmek herkesin dileği. Ben Eskişehir'de 3. sezonunu üstüste yaşayabilen bir teknik adam görmedim maalesef. Umarım Çalımbay da bu fırsatı iyi değerlendirip efsanelerimiz arasına girer.

Maça dönecek olursak, ilk dakikalarda sahanın da kötü olması sebebiyle belki futbol adına hiçbir şey yoktu. Ne zaman ki Umut kendini attırdı, o zaman takımda hareketlenmeler başladı. İlk yarı biraz baskılı olsak da, ikinci yarı tek kale oynadık. Trabzonspor'un kalemizi bulan sadece 1 şutu olduğunu söylersek sanırım baskımızı anlatmaya yeter. Sezer'in bir sağa, bir sola geçerek bindirmeleri, Erkan Zengin'in ara pasları... Ama Ümit... Pozisyonların çoğunu kendi yaratmayı başarsa da, amacı topu gol çizgisinden geçirmek olan Ümit Karan bir türlü bunu başaramayınca son dakikaya kadar yerleri tırmaladık durduk. Taa ki, merhamete gelip muhteşem bir kafa golü atıncaya kadar. Tabii burada Trabzonspor'un kalecisi Onur'a da parantez açmak gerek. Kurtardığı gollerle tartışmasız maçın adamıydı, gerçekten geleceği parlak olabilir.

Son dakikada attığımız golde bile ayağa oynama çabamız görülmeye değerdi. Sezer'in oyun kurucu gibi oynatılması, kanatları kullanmamız, ara paslar, şişirme hastalığından kurtulup son dakikaya dek yerden oynamaya çalışmamız... Bunlar hep gelecek sezonu düşündükçe beni heyecanlandıran, ümit veren şeyler. Yeter ki birlik olalım, yeter ki isteyelim...

18 Nisan 2010 Pazar

Naklen İşkence...


Hafta arasında Türkiye'ye özgü bir kararla yasak geliyor... Ve sevdanın önündeki yasak sessizliğini Eskişehirspor taraftarı Lig TV'ye attığı mesajlarla, tesislerde yaptığı şovlarıyla bozuyor. Lig TV maçı yayın programına ekliyor... Ve maç sonu... Eminim çoğu Eskişehirspor'lunun içinden aynı şey, keşke bozmasaydık hiç...

Canlı yayınla tüm Türkiye'ye rezil oluyoruz. Neresinden başlayayım yazmaya? Takımın elle tutulur bir yanı yok ki. Neresini ele alsanız elinizde kalıyor. Maçın henüz başında, amatör takımın yiyeceği tarzda bir gol yiyoruz. Kalecinin şişirdiği topu geçtim, Ivesa neden oraya kadar çıkıyor ben onu anlamıyorum. Ve henüz 3. dakikada neden o kadar boş defansımız, onu anlamak mümkün değil. Maçın 80. dakikası olur, gol atmanız gerekiyordur, yüklenirsiniz; o zaman yerseniz kabul edilebilir belki. Ama daha maçın 3. dakikası. Nedir bu konsantrasyon eksikliği, nedir bu motivasyonsuzluk?

Ardından yine toparlanamıyoruz. Volkan'ın yapmaya çalıştığı ortaları aklım almıyor. Neden hep kalecinin üstüne doğru olduğunu sorguluyorum. Çünkü hücum anlamında ortaya koyabildiğimiz tek şey Volkan'ın kalecinin üstüne yaptığı 2 orta. Derken beklenen 2. Ankaragücü golü de geliyor. Bağıra bağıra... Hani o adam atamasa da, bizimki kendi kalesine atarmış gibi bir pozisyon...

2-0'dan sonra oyun kopuyor zaten. Sahada yürüyoruz. Denizli maçından alışmışız. Bahar geldi ya... Vucko'nun dengesiz hareketi, zaten yeterince tribün baskısını üzerine almış, toplamda 2 Süper Lig maçı yönetmiş hakemi penaltı noktasına götürüyor. 3-0 oluyor. Rıza Çalımbay öfkeli. Günah keçisi kim? : "Vucko..." Hemen kenara alınıyor Vucko, apar topar. Yerine giren "kurtarıcı" ismimiz: Ragıp!

Aydın Yılmaz'ı tebrik etmek istiyorum ben. Tüm takımı kendisine benzetmeyi başardığı gibi. Hiçbir şey yapmaz mı bir insan koskoca 45 dakikada. Toplamda top 2 kez ayağına geldi Aydın'ın... Yazıklar olsun. Vucko'yu apar topar çıkarıp moralini iyice bozanlar; aynı şeyi Aydın'a yapmalıydı çoktan. Çoktan geri dönmesi gerekiyordu Aydın'ın. Beşiktaş maçında sahaya girdi, 10 kişi oynadık. Ondan önceki çoğu maçta aynı şey. Aydın'ın olduğu her maç, 10 kişi mücadele ettik. Bu maçta, 11 kişinin de ikişer kişilik oynaması gerekiyorken Aydın Yılmaz'ın sahaya sürülmesi; Erkan Zengin'in yedek kulübesinde bekletilmesini anlatsın birisi... Ah Aydın... Hep aynı şey. "Kalitesi belli ama..." Değil kardeşim. Kalitesi belli falan değil. Bu adamdan Galatasaray etiketini alın, "anadolu topçusu" yapın; Almanya'dan gelen Adem Sarı yapın kimse tutup böyle şeyler demez, bu kadar da sabretmez...

Bu maçla birlikte şundan iyice emin oldum ki, Rıza Çalımbay'ın hobisi yanlış kadro çıkarıp, doğruyu daha sonra oyuna dahil etmek... Nitekim, ikinci yarı Aydın'ın çıkıp Erkan'ın girmesi bile oyunu hareketlendirmeye yetti de arttı bile. Ama sadece cılız ataklardan ibaretti. Tek sevincimiz, Sezer'in muhteşem pasıyla çok şık bir gol atan Adem oldu. Armasını öperken, maç sonunda "Büyük taraftarımızdan özür diliyorum..." diyerek bahseden Adem, artık daha fazla şans bulmalı...

Sezer zaten tartışılmaz. Yeter ki birazcık oynasın. Seneye takımımızın dinamosu olacaktır. Nasıl ki Bursaspor bu sene Volkan Şen'in, Ozan İpek'in, Sercan'ın olağanüstü performansıyla gidiyorsa, bizim de Volkan Şen'imiz olacak isim Sezer. Daha unuttuğumuz Koray'ımız var, Adem'imiz... Senenin iskeletini oluşturabilmeliyiz artık. Alper'i tamamen monte etmeliyiz. Mücadele etmeyenlere müsamaha tanıyarak hiçbir yere gelemeyiz. Bize Aydın gibi çalışmayan oyuncular değil, Alper gibi, Adem gibi mücadeleci ve gelecek vaadeden isimler gerekiyor.Bu sene az çok bulunacağımız yer belli olduğuna göre, gelecek senenin Eskişehirspor'unu oluşturalım. Geçen sene Sivas, bu sene Bursa... Seneye biz kendimiz başlattığımız bu devrimi, kendimiz tamamlayamaz mıyız? Neden olmasın...

15 Nisan 2010 Perşembe

Alper Potuk ve U-19 Milli Takım


Kaptan İsmail, Fethi, Kamuran, Abdurrahman, Ender, Ayhan, Faik, Metin Parlaroğlu...

Bazı şanslı büyüklerimizin izlediği ve şanlı hikayelerini anlattığı milli takımımızın Eskişehirspor'lu isimleri bunlar. Ama Eskişehirspor'umuzun kadrosu olduğu kadar Milli Takımımızın da kadrosu...

O günden bugüne maalesef çok şey değişti. Biz alt liglerde can derdindeyken altyapımız can çekişti. Ama şimdi bir dev, bir anadolu efsanesi yeniden uyanmaya başladı. Bunun ilk meyvesi, ilk filizi Alper Potuk, bugünlerde Eskişehir'de oynanan Milli Takımlar Avrupa Şampiyonası Elit Turu'nda formamızı taşıyor. Milli formalı fotoğrafına bakıyorum. Daha bir gururlanıyorum. Kim gururlanmıyor ki? İleride milli takımdaki yeni oyuncularımızın ışığı olması dileğimle başarılar diliyorum genç oyuncumuza. "Eskişehir seninle gurur duyuyor!"

Not: U-19 Takımımız Cuma günü Atatürk Stadyumu'nda İspanya İle Karşılacak. Gidebilecek herkesin gideceğini ve bu futbol kentinde milli oyuncularımızı yalnız bırakmayacağını düşünüyorum.

Ankaragücü Maç Öncesi Değerlendirmesi

2016-Avrupa Şampiyonası Adayı Türkiye... Sözüm ona futbol ülkesi. Sen Türkiye olarak diyorsun ki, Şampiyonada buraya gelecek 'milyonlarca' turisti koruyacağım, iyi bir şekilde konaklatacağının güvencesini vereceğim. Ama öbür yandan arasında 260 km olan şehirler arasındaki maça yasak getiriyorsun. Bu zihniyetle, bu anlayışla, böylesine bir turnuvayı almak; futbolda bir adım dahi ilerlemek mümkün mü?

İlk yarı oynanan maçta Ankara'dan gelen otobüslerde onca kesici aletin, futbolla alakası olmayan insanların işi neydi sorarım size? Polisin, devlet kavramının amacı insanları korumak ve güvende hissettirmek değil midir? Bunu yapmayınca keyfi olarak yasak koymak mı yani çözümü? Bakın, yıl 2010, çok seviyoruz ya övünmeyi ligimizin değeri şu kadar diye; o övündüğümüz ligin maçlarını bırakın TV'den izlemeyi, TRT gibi Türkiye'ye mal olmuş; devletin tekelinde bir kurum sayesinde zaten dinleyemiyorduk, şimdi bir de bu yasak çıktı karşımıza. Bu kolaya kaçmacılıktır, bu gerilimi tırmandırmaktır, bu acizliktir... Sevdanın önüne yasak koyanları, futbolu futbol olmaktan çıkaranları kınayarak yazımın futbolla ilgili kısmına geçmek istiyorum.

Takımda bir moralsizlik havası olması normal. Denizli gibi bir takıma kötü oynayıp kaybetmek, Rıza Çalımbay'ı sıkıntıya düşürdü. Özellikle de tamam-devam ayrımının yapıldığı, gelecek senenin konuşulmaya başlandığı son günlerde, 'sahada ruh gibi dolaşarak alınan mağlubiyet' herkesi gerdi.

Buna bir de Koray'ın sakatlığı da eklenince şok üstüne şok oldu. Nadarevic'in durumu belirsiz. El Saka cezalı. Sağ açıkta formsuz Sezgin ve göbekte Vucko, yanında da Veysel ikilisi gözüküyor ufukta ki Ankaragücü'nün yaratıcı isimlerine karşı bu defans ile oldukça zorlanabileceğimizi düşünüyorum.

Alper'in milli takımda olması her ne kadar bizim açımızdan çok gurur verici olsa da, takımdaki eksikliğini arıyoruz. Taze kan olarak ihtiyacımız olan bir isim çünkü Alper.

Forvette Jaycee'nin takıma küsmemesi, küstürülmemesi gerekiyor. Bu durumda herkes profesyonelce davranmalı. Jaycee biraz daha erken girebilir belki oyuna ama, onun da bunu elde etmek için tıpkı Nadarevic gibi yılmadan, azimle çalışması gerekiyor.

Aydın-Bülent Kocabey ikilisi yokları oynuyorlar. Sonradan girdiklerinde, sonradan girmelerine rağmen takım 1 kişi eksik oynuyor sanki. Umarım bir düzelme görülür bu maçta.

Sezer her zamanki gibi en büyük umutlarımızdan biri. Forvet arkasında serbest bir şekilde oynatılmasını isterim aslında Sezer'in ama, bu koşulda özellikle de sol açıkta yeterli bir isim olmadığından yine sol açıkta başlayacaktır diye düşünüyorum.

Ümit Karan son haftalarda oldukça hırslı, bu maçta eğer pozisyon bulursa atabilir. Golcü partneri Mehmet Yılmaz'ın formsuzluğu onu da etkiliyor. Mehmet Yılmaz'a kulübe yolu gözükebilir bir süreliğine bence. Bunun dışında, Adem Sarı da ikinci yarıları mutlaka kullanılması gereken bir silah.

Ankaragücü takımına bakarsak, çok geniş kadronun ve isim yapmış oyuncuların başarıyı getirmeyeceğinin en iyi örneğini görürüz. Geremi, Rothen, Vassell, Marek Sapara gibi isimler birebir düşünüldüğünde çok kaliteli isimler olabilir ama takım oyunu anlamında pek bir şey yapamıyor Ankaragücü.

Football Manager oynayanlar az çok bilir. Squad Harmony (Takım Uyumu) diye bir şey vardır. Ne kadar çok oyuncunuz olursa, takımı ne kadar çok şişirirseniz o kadar düşer. Ve bu düşük olduğu sürece, isterse elinizde en iyi kadro bulunsun, %100 performans sergileyemezsiniz. Ankaragücü de bunu yaşıyor. Ankaraspor'un Ankaragücü ile birleştirme planı ve Gökçek'lerin desteği ile astronomik bir kadro yarattığını sanan Ankaragücü aslında kendi kendini yiyip bitiriyor. Örneğin Serkan Kırıntılı. Milli Takımda oynayabilecek bir kaleci. Ankaragücü son maçlardaki beraberliklerini biraz da ona borçlu. Ama yedeği Senecky de en az onun kadar iyi. Bunun yanında defanslarında da Ediz gibi bir ismin olması avantajları. Orta sahaları o kadar kalabalık ki, Aydın Karabulut gibi, Murat Duruer gibi isimler harcanıp gidiyor kalabalığın içinde. Antrenmanları nasıl oluyor, tesislerde nasıl kalıyorlar varın siz düşünün.

Bunun yanında izlediğim kadarıyla 'yıldız' statüsüyle alınan oyunculara verilen ayrıcalıklar ve topla oynama izinleri de takımın uyumunu bozuyor. Takım oyunu olgusu, bireysel oyuna dönüşüyor. Zaten Türkiye genelinde pek hoş görülmeyen, sabırsız, antrenmanları basıp oyuncularını döven bir taraftar portresini düşündüğümüzde işlerinin ne kadar zor olduğunu anlıyoruz.
Gergin olabilecek bir maç. Ankaragücü, taraftarının da verdiği baskıyla üzerimize gelecektir. Eğer sakin olup, ilk dakikaları atlatırsak ve bunu kendi lehimize çevirebilirsek kadro olarak ve na uyum olarak onların üstündeyiz. Yeter ki onların oynayamadığı o takım oyununu onlara gösterelim.

12 Nisan 2010 Pazartesi

İstemek ya da istememek...


Tıpkı Gaziantep maçında olduğu gibi, yine ayağımıza gelen fırsatı Denizlispor'a 1-0 mağlup olarak geri dönülmemek üzere teptik. İşin kötüsü, ilk 6'da kalıp para alma hayallerimiz de tehlikeye girdi.

Maç sanırım "kazanmayı istemek" sözüyle özetlenebilir. Sanki tüm rakipleri kaybetmiş, Uefa'ya oynayan, kaliteli kadrosuyla, moralli bir Denizli vardı karşımızda. Biz de panik, önünü göremeyen, kara günler geçiren bir takımdık. Takım olarak Aydın Yılmaz'a döndük. -Aydın Yılmaz'a daha sonra değineceğim- İsteksiz, neden orada olduğu belli olmayan bir takım haline gelmemizde en büyük pay kime ait bunun cevabı her şeyden daha önemli. Hedefse hedef. Trabzonspor'la Beşiktaş berabere kalıyor, galibiyet halinde 5.liğe kadar yükselebilecekken sahada yürüyoruz. Yanımızdan top mu geçiyor diye bakıyoruz. Bugün Sakarya Gazetesi'nin haberi olayı çok daha çarpıcı yapıyor:

"Eskişehirspor´da dün lisans krizi yaşandı. 22 yaş altı yönetmenliği gereği alt yapıdan yetişen bir futbolcusunu ilk 18 kişilik kadroda bulundurulması gerekirken iki gün önceden Denizli´ye giden kafilede bu kontenjandan kaleci Kayacan Erdoğan bulundu. Ancak Kayacan´ın lisansı Eskişehir´de unutulunca dün gergin saatler yaşandı. Yapılan temaslar sonrasında Türkiye Futbol Federasyonu Bursa bölge müdürlüğünden gelen faks ile Kayacan maç başladıktan yaklaşık 18 dakika sonra yedek kulübesine oturabildi."

Bir Süper Lig takımı oyuncusunun lisansını götürmeyi unutuyor. Bu ne isteksizlik, bu ne amaçsızlık, bu ne laubalilik? Sorumlusu kim böyle bir şeyin. Nasıl ihmal edilebiliyor, anlamıyorum. Maçı kazanmış bile olsak, lisansı veremediğimiz takdirde hükmen mağlup olabilirdik. Bunu kim izah edebilir ki? E takımın teknik kadrosu, yönetimi lisansları unutacak kadar aciz olursa futbolcu ne yapsın?

Aydın Yılmaz demiştim... Geldiğinde herkesin en sevindiği oyunculardandı Aydın. Sonuçta kalitesi belli. Ama hep böyle futbolcular vardır, parlayamayan. Çünkü azmi yoktur, ya da gösteremez kendini. Potansiyeline ulaşamaz çabalasa da. İşin kötü tarafı, Aydın'da o çalışma azmi denen şey yok. Ben babasının fabrikatör olduğunu falan düşünüyorum. Ya da en kötü başka bir çalıştığı işi var sanırım. Sahada sürekli yürüdüğü için Galatasaray'dan yollanan Aydın, burada da beni şaşırtmıyor açıkçası. Dileğim bu tutumunun diğer oyunculara bulaşmaması.

Jaycee'nin hep 70-75'ten sonra alınması sonunda patlak verdi. Bu nedenle onun da mutsuz olduğunu düşünüyorum. Zira maça gidenlerden yorumlar Jaycee'nin devre arasında bile ısınmadığını söylüyor. Durum böyleyse kötü gerçekten. Son zamanlarda oldukça formsuz bir Mehmet Yılmaz izlerken, Jaycee ilk yarı sonunda alınarak takıma dahil edilebilirdi.

Daha önce hiç forma verilmemiş Caner Celep'in sonradan oyuna sürülmesini ben Denizli'yi tanıdığı için olarak algılamak istiyorum. Yoksa hiç oynamamış bir oyuncuyu, hele hele yedek kulübesinde nöbetçi golcümüz Adem Sarı varken niye sahaya süresiniz? Aydın, Jaycee, Bülent Kocabey... Takımdan git gide soğuyan isimler bunlar. Bizim kendimize soracağımız soru, bu isimlerden en çok verimi nasıl alabilirim olmalıdır.

Rıza Çalımbay, doğruyu söylemiş. Takım olarak çok kötüydük demiş. Taktiksel anlamda bir hata var mı bilmiyorum ama şimdi gereken asıl şey takım niye bu kadar isteksiz onu araştırmak, onu çözmek olmalı. Yoksa kalan 5 maç bizim için hüsran olur.

İstemek ya da istememek maçıydı. Şunu anladık, Denizli Süper Lig'de kalmayı delicesine isterken; bizse unumuzu elemişiz, eleğimizi asmışız. Ankaragücü maçında Süper Lig'in en istekli, en çok koşan ve mücadelesiyle zevk veren Eskişehirspor'unu tekrar görebilmeyi diliyorum.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Kardeşçe Kazanmayı Bildik.. 2-0


Güzel bir havada, bolca kırmızının olduğu bir tribün gördüm görüntülerden. Öyle ki Eskişehir'de havanın düzelmesiyle birlikte, her ne kadar tribün performansında düşüş görülse de; formalar, yazlık atkılar çıktı. Kırmızıyı daha çokça görmeyi diliyorum.

Maça dönecek olursak, evimizde kazanabilmeyi yerleştirdik artık. Süper Lig'de, evimizde rakibimiz kim olursa olsun 12. adamla birlikte oynayabilmeyi öğrendik. İyi oynasak da kötü oynasak da, az çok 3 puanı alabilmeyi öğrendik. İlk yarı vasatı aşamayan bir futbol ve Sezer'in şansının da yaver gitmesiyle beraber getirdiği gol bizi bahar uykusundan uyandırdı. İkinci yarı çok daha hareketli bir Eskişehirspor'duk. Koray'ın yokluğunu sağda arasak da, sonradan yapılan Alper ve Erkan Zengin değişiklikleri çok yerinde kararlardı. Kasımpaşa'nın yorulan kadrosuna karşı genç silahlarımız ve bitmek bilmeyen enerjisiyle, golden sonra bir de Erkan'la çok şık bir verkaç yaparak golü attıran Sezer Öztürk'ün gayretiyle kazanmayı başardık. Jaycee takıma çok geç dahil oluyor, bunu BJK maçında da görmüştük. Mehmet Yılmaz ve Ümit Karan gibi yaşı ilerlemiş oyuncuların yerine Jaycee monte edilmeli. Takıma ısınabilmesi için oyuna biraz daha erken alınması taraftarıyım ben.

Sezer'e ayrı bir paragraf açmak istiyorum açmasına da, nazar değecek diye çok korkuyorum. Ben ilk geleceği söylentilerinin çıktığı gün sabaha dek transfer haberini beklemiştim. Geçen sene Manisaspor'un maçlarını bir arkadaşım sayesinde az çok takip etmem nedeniyle Sezer'i biliyordum. Beşiktaş'ın, Galatasaray'ın ve hatta Trabzon'un peşinde olduğunu da... Bize gelmesini en çok istediğim oyunculardan biriydi Sezer ve gerçekten gelmesiyle uzun süredir beklediğimiz "10 numara" boşluğunu dolduruyoruz gibi gözüküyor. Sezer kanatlardan ziyade serbest rolde çok daha iyi. Daha bunun tam performansı olmadığını düşünüyorum. Gün geçtikçe daha da iyi olacak ve milli takımda da oynayacaktır. Yeter ki şımarmasın, yeter ki talihsiz şeyler olmasın. Tekrardan Allah nazardan saklasın diyorum.

Aydın'ın isteksiz oyunu sürüyor gibi. Ama ne kadar yetenekli olduğunu söylemeye gerek yok. Potansiyeline bu isteksizliği yüzünden bir türlü ulaşamayan bir isim Aydın Yılmaz. Galatasaray'dan da aynı nedenden ötürü bileti kesilmişti. Volkan Yaman, Ümit Karan gibi isimlerin olması onun için büyük şans. Elinde önemli bir şansı var, Eskişehirspor onun için önemli bir şans. Umarım kalan 6 haftada kendini daha fazla gösterir. Erkan Zengin, yedek kalıyor çoğu zaman ama küsmeyip çalışıyor. Nitekim Antalya maçında olduğu gibi bu maçta da golünü atarak, Rıza Çalımbay'a göz kırptı. Koray'ın yokluğunda bu gol bizim için çok değerliydi sağ kanadı görmek açısından.

Ümit Karan'ın son zamanlardaki performansını oldukça beğeniyorum. Takıma, kaptanlığa daha da bir adapte olmuş, daha da bir inanmış durumda. Bu haliyle olsun hep, jübilesini bile bizde yapabilir. Artık sahada daha az hakemle uğraşan, daha hırslı, taraftarla bütünleşmiş bir Ümit Karan izliyoruz. Umarım böyle devam eder kaptan.

Gerçekten güzel ve anlamlı bir galibiyet oldu. Bu sene ne kadar yukarıda bitirirsek, seneye kendimize güvenimiz o kadar yüksek olur. Avrupa hayallerimiz uzaktan bize göz kırpsa da bu sene için halen zor gözüküyor. İlk 6'da kalıp, seneye alacağımız parayla beraber; büyük camia ile bir olup bu sene Bursaspor'un yaptığını yapabilecek güçteyiz. Yeter ki inanalım, formanızda zaferin şahlanan renkleri var.
Related Posts with Thumbnails