15 Ağustos 2010 Pazar

Es-Es: 0 Gençlerbirliği:0 | "Işık, daha çok ışık!"


Evimizde taraftarımız önünde sezonun açılış maçında rakibimiz Gençlerbirliği'ydi. Süper Lig'de belki de bize en ters gelen takımlardan biri Gençlerbirliği, üstüne üstlük ilk maçlarımız hep golsüz geçince herkes kafasında bir kuşkuyla izledi maçı.

Öncelikle biraz stadyumdan konuşmak gerekiyor sanırım. Yeni elektronik LED reklam panoları çok şık ve kullanışlı olmuş, ama onu taç çizgisinin 1 metre yanına koyan zihniyete ben anlam veremiyorum. Hadi topu çizgide yürürken biz açıktan göremiyoruz, onu geçtim de orada birisi ters düşse çok ciddi bir sakatlık geçirebilir. Stadyum demişken maçın ortasında sönen ışıktan bahsetmemek olmaz. Şimdi düşünüyorum, Pele'yi çok değil bundan bir kaç sene önce Giuseppe Meazza'da forma giymiş bu adam ışıksız bir yere geldiği için ne hissediyordur acaba?

Maça dönecek olursak, aslında antrenmanların aksine değişik bir taktikle sahaya sürdü takımı Rıza Hoca. Rıza Çalımbay taktiğine göre yenilenen hiçbir şey yoktu belki, ama tek forvet, Sezer ya da Tello'nun forvet arkası oynayacağı bir taktik hevesi kursağımızda kalmış oldu böylece. Tello'nun kendine yer bulamadığı ilk 11 dağılımımız şu şekildeydi:


------------------Ivesa-------------------



Koray----Sezgin------Nadarevic----Volkan



Burhan---- Doğa----- Pele ----------- Sezer



--------Batuhan----------- Jaycee---------



Sezer yine ve yine sol açığa mahkum kalmıştı ki sağ ayaklı olmasının dezavantajını bir kaç pozisyonda topa iyi vuramaması ve orta yapamamasıyla gördük. Onun haricinde çift forvet tercihi yine düşünülebilir bir olaydı. Jaycee'nin çok istekli olması, Batuhan'ın zaten bu takım için garanti görülmesi, belki de Tello'nun tam hazır olmaması Rıza Hoca'yı böylesine bir taktik içine itmiş olabilir.

Maç başladı derken bir anda ışıkların gitmesi herkesi soğuttu. Her ne kadar her zaman olduğu gibi taraftar, yaptığı ışıklı şovlarla herkesin beğenisini kazansa da aslında futboldan soğudu. Aslında en anlamlı söz de tam bu sırada, ışıklar kapandığında açıktan geldi: "Işığı değil, açığı kapat!"

Gençlerbirliği bu maça beraberliğe razı geleceğini zaten maç öncesi yaptığı açıklamalarda bile söylüyordu. Çok önemli 3 sakatlıkları onları fazlasıyla sıkıntıya sokmuştu. Kalecileri Serdar Kulbilge'ye denecek bir şey yok zaten, maçın başından itibaren sistematik bir soğutma taktiği uyguladı ve bunda da başarılı oldu. İlk yarı genelde hep sol kanadı kullanmayı tercih ettik. Volkan Yaman'ın bindirmeleri gayet yerindeydi. Sezer'in bir pasında Volkan eğer iyi orta yapabilse içeride Batuhan'ın gol atması işten bile değildi. Onun haricinde Jaycee çok ama çok istekliydi. Topu, topla oynamayı öylesine özlemiş ki, attığı çalımlarla 2-3 kez ceza sahasına girdi; içeri çıkardı... Tek eksiğimiz vardı: Topa vuracak, çizgiyi geçirecek birisi! Olmadı. Biraz bencil oynadığı da söylenebilir Jaycee'nin eleştirel anlamda. Sağ kanatta Burhan bir iki kez iyi gitti ama sonrasında oyundan fazlasıyla düştü. Pele... Ah Pele, bakın birazcık takıma, şehire alışsın, güveni gelsin o zaman görün siz onu... Defans oyuncularının da yardımcısı oldu. Ayağa oynamak istiyorsak, topla çıkarken topla buluşturmamız gereken isimlerden biri. Fakat kendine biraz güvenmesi gerekiyor, ilk yarı genelde yan top yaptı. Doğa oyunun her zamanki gibi mücadele yönünde kaldı, atak yönüne malesef katılamadı. İlk yarı golsüz tamamlandı.


İkinci yarıya oldukça iyi bir değişiklik; Erkan Zengin<->Burhan Eşer değişikliğiyle başladık. Bu da sağ kanadımıza hayat getirdi. Sonradan girdiği performansıyla gösterdi ki, Erkan sağ kanadın adamı. Gerçekten çok hevesli başladık ikinci yarıya. Aynı şekilde Pele de, Rıza Çalımbay'dan da taktiği almış olacak ki dikine oynamaya çalıştı. Ama Gençlerbirliği inanılmaz kapandı. Hücuma da sağ açığa koydukları hızlı adamları Hurşut, ve benim çok beğendiğim, inanılmaz teknik bir oyuncu Harbuzi ve yeni golcüleri Ermin Zec ile çıkmaya çalıştılar. Kontra atak istiyorlardı. Hatta böylesine bir pozisyonda, kontra atakta tam golü yedik derken arkadan gelen Pele topu söktü aldı ve bizi rahatlattı. Bu Gençlerbirliği'nin; belki de maçın en tehlikeli anıydı. Dakikalar 70'i gösterdiğinde halen gol sesi çıkmamıştı. Bir Tello, ya da bir Adem Sarı değişikliğini beklerken, oyundan düşen Doğa'nın yerine Alper'i görmek şaşırttı beni açıkçası. Belki de defansa güvenemeyen Rıza Hoca, "Evimde sezon açılışım; gol yemeyeyim de, atarsam kârdır." psikolojisi ile yaptı bu hamleyi. Ben Alper'i ilk 11 bekliyordum orası da bir ayrı konu. Doğa'nın yerine Tello girse, Pele geriye çekilip Tello serbest adam oynasa ne olurdu bilinmez ama oyun kilitlendikçe kilitlendi. Bu düğümü çözebilecek bir adam Tello girdiğinde ise dakikalar çoktan 80'i gösteriyordu. Pele taraftardan destek olmasını istedi, o hırsı gören taraftar son dakikalara doğru canlansa da Batuhan hava toplarından yararlanamadı. Erkan'ın vuruşunu kaleci Serdar çıkardı. Serdar, psikolojik savaş kısmı da dahil, iyi bir oyun çıkardı. Son dakikalara doğru tek düşüncemiz hücumdu, böyle olunca atılan bir uzun topta Ermin Zec kaleciyle karşı karşıya kaldı. Atsa, maç öylece gidecekti ama o kale yerine yandan yeni reklam panolarına atınca taraftar ve muhtemelen Rıza Çalımbay da derin bir oh çekti. Sonrasında zaten maç bitti.


Hem bu sezon evimizde oynadığımız ilk maçtı, hem de Gençlerbirliği gibi "oyun bozma, oynatmama" konusunda en başarılı ekiplerden biriyle karşılaştık. Çok ağır eleştirilerden kaçınmak gerek. Daha bu takıma Tello, Diego gibi isimler girecek, Pele form tutacak; Batuhan patlama yapacak vesaire ama benim görmek istediğim taktiksel anlamda bir reformdu. Sezer'in solda oynatılmasıyla, 2 ön libero, 4 hücumcuyla yine göremedim o yenilenmeyi. Hani sanki Ragıp gitmiş yerine Pele'yi koymuşuz, futbolcular değişmiş taktik aynıymış gibi geldi bazen. Yine de dediğim gibi Tello girdikten sonra, takım form tuttuktan sonra elbet yenilenmeler olacaktır. Ragıp'la Pele'yi kıyaslamak değil, yanyana yazmak bile abes biliyorum. Ayağa oynayan bir takım silüetine bürüneceğiz, yeter ki uyum süreci tamamlansın, herkes elinden geleni yapsın, taraftar da gereken desteği versin. Bugün biraz da olsa geleceğe yönelik ışık verdik ama sanırım Goethe'nin ölmeden önceki son sözlerinde olduğu gibi, ihtiyacımız olan şey: "Işık, daha çok ışık!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails