31 Mart 2010 Çarşamba

Eskişehirspor U15 Takımı Türkiye Finallerinde!


Geçen sene de teknik çalıştırıcı Berkant Ongan'ın nezaretinde U14 olarak önemli işler yapan ve bölgesel ligde 1. olmayı başaran şimdiki U15 takımımız bizi gururlandırmaya devam ediyor. Bu sene de kadrosunu koruyan ve bölgesel ligde şampiyon olup play-offlara kalan genç yeteneklerimiz play-off'u da mağlubiyetsiz kapatarak bizi Türkiye finallerinde temsil ediyor. Özellikle şimdiden profesyonel sözleşme yapılmış olan Nuri Fatih Aydın'la beraber, U15 milli takımına da davet edilmiş Erdin Üzer'in performansları umut verici. Bunun yanı sıra Batuhan Aksan, Hilmi Vurkun ve bunun gibi bir çok genç yeteneğimiz şu an A takıma bomba gibi hazırlanıyor. Bundan 4-5 senesinin Eskişehirspor'una Türkiye Finallerinde başarılar diliyorum.

İlk maç: Trabzonspor U15: 2 Eskişehirspor U15: 2 (Goller: Fatih Aydın, Fatih Ceylan)

28 Mart 2010 Pazar

Rüyadan Uyandık. 3-2


Bayağı bir uzun süredir gerek internetteki sorun, gerekse işlerim dolayısıyla forumdan uzak kaldım. Tekrardan geç olsun, güç olmasın diyor yazıma geçiyorum.

Aslında bu başlığı Gaziantep maçından sonra düşünmüştüm. "Rüyadan uyanmak..." Evet, uzun süreden sonra bulunabildiğimiz Süper Lig'de, henüz 2 sene geçmişken UEFA Avrupa Ligi hayalleri kurarken buluverdik kendimizi. Gaziantep maçındaki o son dakikada yediğimiz talihsiz gol geliyor aklıma. O maçı kazansak, bugünkü maçlar farklı olur muydu bilmem ama ilk orada anlamıştık henüz bu işler için toy olduğumuzu. Ardından müthiş bir Galatasaray ve nefes kesen Kayseri maçlarından sonra tekrar bir şekerleme yaptık. Herkesin içinde bir umut. Herkes planlar yapıyor; "Trabzon ve Fener ilk 4'te olur, biz de Beşiktaş'ı geçip 5. bitirirsek UEFA'ya gideriz." Ve herkes buna inanmış, Anadolu'nun tekrar devrim yapmaya başladığı şu günlerde "devrimi başlatan ES-ES" neden ben de yapamayayım diyor... Ve Diyarbakırspor'u, Boluspor'u yıkarak tarihe geçtiğimiz, Süper Lig'e yükseldiğimiz İnönü Stadı'na kilometrelerce uzaktan akın ediyordu...

Maçtan önce antrenmana çıkan oyuncularımızın gözlerinden inanç okunuyordu. Motive olmuştuk bu maça, hem de hiçbir maça olmadığımız kadar çok. Kaptan Ümit Karan, taraftarla arası soğuk, diyenlere nazire yaparcasına kadar tribünün yanına kadar geldi. Kaptanlık pazu bandı daha bir yakışıyordu ona sanki. Ve herkesin gözünde o inanç vardı. Fazla motivasyon aslında çok tehlikelidir, kullanmasını iyi bilmek gerekir.

Elimizdeki en iyi ilk 11'le sahaya çıktık. Orta sahanın ön libero kısmındaki eksiklik en çok göze çarpan yerdi. Maça çok hızlı başladık. İnanılmaz bir motivasyonla mücadele ederken, daha ne olduğunu anlamadan kaptan hırsının meyvesini aldı. Dedim ya, inanmıştı; taraftarı arkasındaydı.
Hırsı ve takipçiliği ona o güzel golü getirdi. Ardından top yine bizdeydi. Orta sahada genç iki isim, Alper ve Veysel müthiş bir motivasyonla mücadele ediyor, Sezer Öztürk ne kadar kaliteli bir isim olduğunu her geçen günkü gibi hissettiriyordu. Hızlı bir hücumda Alper, Ernst'in müdahalesiyle yerde kaldı ve açık bir penaltı kazandık. Bunu da kaptan Ümit Karan golü çevirince deplasman tribünü yıkılıyordu. Yetmedi, yine yüklenmeye başladık. Son günlerin formda ismi Koray, herkesi çalımlamasına çalımladı ama golü unuttu. Ardından Mehmet Yılmaz'ın o kafasında Rüştü'nün müthiş kurtarışı... Bunlar maçın kırılma anıydı. Zaten moral bozukluğu yaşayan Beşiktaş, 3. golü görse toparlanması mümkün olmazdı.

Ama ardından bir basit hatayla golü kalemizde gördük ve o an motivasyonumuz yerle bir oldu. Dedim ya, fazla motivasyon çok risklidir. Aleyhinize döndüğü an geri çevirmeniz imkansızdır. Ve öyle de oldu. Golden sonra herkeste bir panik havası. O 2-0'da bu sezondaki en güzel futboldan birini oynayan, üçgenler kurup top çıkaran, kendine güvenen Eskişehirspor gitmiş; yerine "ya bir gol daha yersek?" korkusuyla sağa sola koşturan bir takım gelmişti. Bunda futbolcuları ya da teknik kadroyu suçlamak da yersiz. Aynı şey tribünde bizlerde de oldu çünkü. Neyse ki ilk yarı 2-1 üstünlüğümüzle sona erdi.

İkinci yarıda ilk dakikalarda biraz olsun toparlanmaya çalışsak da karambolden bir golle 2-2 olunca ipler zaten koptu. Üstüne üstlük, maçın en çok koşan adamı Alper'in yerine hiç koşmayan Aydın oyuna girince orta saha defans bloğumuz tamamen yok oldu. Sarı kartı olan Veysel, ilk 11'deki ilk maçının tecrübesizliğiyle ve sarı kartının verdiği atılma korkusuyla 90 dakika mücadele ederken Alper'in çıkması bana kalırsa çok da mantıklı değildi. Ama bunun sakatlığı, formsuzluğu var. Bu yüzden fazla yorum yapmak istemiyorum. Ama Aydın Yılmaz'ın Galatasaray'dan gönderilmesinin en büyük nedeni buydu zaten. İsteksizlik. Rıza Çalımbay bu değişikliğiyle belki Sezer'i daha etkili kullanmak istedi ama orta sahamız tamamen oyundan düştü. Akabinde sağlı sollu gelişen Beşiktaş ataklarını elimiz gözümüzde izledik. Jaycee'nin gelişi iyiye işaretti çünkü, Jaycee gibi bir oyuncuyu ilerde gören Beşiktaş bu kadar dengesiz hücuma çıkmaya korkabilirdi. Ama Jaycee formasını giyse bile yedek kulübesinde bekledi. Ta ki golü yiyene dek. İş işten geçmişti. 3-2'den sonra zaten hem psikolojik, hem de fizik olarak oyundan düşmüştük. Sezer'in son dakikalardaki şutundan da yararlanamayınca 2-0 öne geçtiğimiz maçı 3-2 vermiş olduk.

Maç sonundaki güzel anlardan biri de tüm oyuncularımızı tribüne çağırıp alkışlamamızdı. Çünkü bunu hak etti tüm oyuncularımız. Bazı şeyler olmayınca olmuyor. Ama bu mücadele ruhu, bu Eskişehirsporluluk ruhu devam ettikçe 2-0'dan 3-2 verdiğimiz maçların sayısı çok sınırlı kalacaktır. Yeter ki inanalım. Belki bu seneki düşlerimizden bir adım kaldık, belki de güzel bir rüya görüyorduk uyandık. Ama unutmayalım: Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır!
Related Posts with Thumbnails