Rıza Çalımbay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rıza Çalımbay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2010 Pazar

10/11 STSL | Es-Es: 0 G.Antep: 1 | Susuyorsak aşkımızdan!

Önceleri, özellikle mağlubiyetlerde, o gerginliğin ve üzüntünün verdiği his ile yazmamak için maçtan daha sonra yazıyordum yazımı. Fakat bu gece, maçın hemen ardından, sıcağı sıcağına yazmaya karar verdim. Çünkü erteleye erteleye, alttan ala ala bir sorun yumağı elde ettik. Ve bunu çözmek yönetimin boynunun borcu. Yaralıyız, hastayız. Takım kangren oluyor. Bunu defalarca kez söylüyorum belki, ama yine de içimizdeki o aşktan sanırım, bir yanımız kenetlenme diyor; bu maç farklı olur diyor. Ama hayır, olmuyor. Kangrene dönen yaramız git gide kötüleşti, ya ayağı keseceğiz ya da sıkan ipin gevşemesini kadere bırakıp ölme riskiyle devam edeceğiz...

Maça gelecek olursak, ilk 5 dakika yapılan "Susuyorsak aşkımızdan" tepkisi maçın belki de en anlamlı olayıydı. Evet, gerçekten bu taraftar çoğu şeye sabretti, hep bir şeylere göz yumdu. Futbol adına sonunda R. Çalımbay taraftara kulak asıp Adem Sarı'yı koymuştu ve çift forvete dönmüştü.

------------------- Atilla----------------------

Sezgin-------Vucko------Nadarevic----Volkan


------------B.Ertuğrul--------Pele ------------

----Koray ----------------------------- Sezer-----

------------ Batuhan--------- Adem -------------

ilk 11 ile sahadaydık. İlk göze çarpan, Koray'ın sağ açıkta oynatılmasıydı. Onun haricinde benim de tercih edebileceğim bir dizilim olduğunu söyleyebilirim aslında. Ve o Koray hamlesi maalesef bize pahalıya patladı. Çünkü ilk haftadan beri formsuz olan Koray, bu maçta da tel tel döküldü. En çok açık veren kanadımız, Sezgin'in de muhteşem uyumuyla sağ kanat oldu. Çok net gol pozisyonları yarattık, ama Koray bitirici hamleyi yapamadı. Maçın en kötüsüydü, çok formsuz. Mental olarak problemleri olduğunu düşünüyorum. R. Çalımbay'ın ayrılmasından sonra formunu yakalayacağını da düşünüyorum.

Maça kötü başlamadık aslında. Ama sürekli hata yapmasından ötürü eleştirdiğimiz defansımız yine aynı şekilde sahaya çıkıp, bir türlü hazır olacağı söylenen Diego ve Raşhad giremeyince, eski tas eski hamam olduğunu gösterdi. Nadarevic bu maç sahanın en iyilerindendi. Elinden geleni yaptı belki ama Vucko'nun hataları da bir o kadar kritikti. Çok alakasız bir pozisyonda faul yapınca duran toptan golü kalemizde gördük. Adam paylaşımı, Allah'a emanet... Daha sonra Gaziantep çok iyi kontra ataklarla geldi aslında. Popov ve Olcan kontra atak anlamında çok iyi işler yapan iki isim. Fakat sonunu getiremediler. Bizde ise Koray'ın akıllara zarar kaçırdığı gol pozisyonu... Derken devre bitti.

İkinci yarı R. Çalımbay, yine doğru bir hamleyle -ki aslında olması gereken kadro buydu- Vucko'yu çıkarıp Erkan Zengin'i aldı. Bu hamleyle Koray'ı sağ beke, Sezgin'i stopere çekti ve Erkan'ı sağ açığa koydu. Taraftarın desteğiyle de bomba gibi başladık ikinci yarıya. Bunda Batuhan'a parantez açmak gerek. Galatasaray maçına göre kat be kat daha iyi Batuhan. En güzel yanı, pres yapıyor. Ve yine yaptığı presle taraftarı ateşledi. Ah o dakikalarda bir gol bulabilseydik... İkinci yarımız, tıpkı ceza sahasında dolanıp golü bulamadığımız Konya maçının kopyasına döndü. Sürekli yüklendik, Sezer çok net kaçırdı. Batuhan'ın kafasını kaleci son dakikada çıkardı... Aslında dikine giden Adem çok iyi işler yaptı ama sürekli top alabilmek için kanada geldi. Batu'nun indirdiği topları alamadı. Olmadı bir türlü. Bu arada R. Çalımbay Bülent Ertuğrul <-> Jaycee değişikliğiyle golü aradı. Pele'nin şişirdiği toplar, Volkan'ın yaptığı yapamadığı ortalar.. Çok iyi kapandı G. Antep. Ortamı gererek, yerde yatarak oyunu soğutmayı başardı. Sezer sarı kartı olmasına rağmen çok hırçındı. Atılmaması için onu da çıkardı dakika 80'de. Fakat gözler Tello'yu ararken, oyuna Agim Ibraimi girdi. O da pek kendini gösteremedi. Ve maçı kaybettik. Maçın iyileri olarak Adem, Batuhan ve Nadarevic'i sayabilirim. Pele de yedek kaldıktan sonra formu daha iyiye benziyor. Batuhan'daki çıkış çok sevindirici. Adem Sarı, ilk 11'in hakkını veriyor, hele hele Jaycee'yi gördükten sonra. Sezgin ve Koray özellikle ilk yarı inanılmaz kötü bir maç geçirdiler. Vucko maalesef hayal kırıklığı.. Bülent Ertuğrul orta sahanın gizli adamı, onun olduğu maçlarda orta sahaya hırs geliyor. Sezer, tutuk bu sıralar. Batuhan'la anlaşamıyor bir türlü. Volkan'ın da formunda bir artış var. En azından oyuncularda biraz da olsa form artışı sevindiriyor, ama bu maçtan sonra mental olarak onların da düşüşe geçebileceğini düşünüyorum. Bir an önce bu kâbustan uyanmamız gerekiyor!

Maçtan aklımda kalan bir sahne, takım korner atacak, kimse atmaya gitmiyor... Düşünün, organizasyonu geçtim artık ben, kimin atacağı bile belli değil. Volkan, Sezer'e el işareti yapıyor, o ona... Duran toplar kalemizde çatır çatır gol olmaya devam ederken, bizse her topu kalecinin üstüne kesme rekorları kırıyoruz. Adam paylaşamıyoruz, organizasyon yapamıyoruz. Batuhan top indirecek, ama Adem Sarı kanada yakın oynuyor. Bu topu kim alacak? Takımın teknik adamı çıkıyor diyor ki, "E ben ne yapayım?" Kimse kusura bakmasın da aylık bilmem kaç doları ben almıyorum. Stadyumda 10 kişiden 9'u R. Çalımbay'ın gitmesini diliyor. Ne güven ortamı kaldı ne de inanç. Bu haliyle kazanmayı mı bekliyoruz? Futbolcular bile gideceğini biliyorken, nasıl çıkıp tam performans gösterecekler? Geçen sene Kayseri son dönemde başarısız oldu. Çünkü Tolunay Kafkas'la yolların ayrılacağı açıklanmıştı. Aynı durum bizde de var. Futbolcular inanmıyor, taraftar inanmıyor... Öyle ya da böyle bu takıma kan değişikliği şart! Yönetimse oturduğu yerden olayları izliyor. Kimse günah keçisi olarak R. Çalımbay'ın ilan edildiğini düşünmesin. Elbet sıra onlara da gelecek. Bu taraftar her şeyin farkında. Duruma göre, ne gerekiyorsa onu yapar. Bugüne dek sustuk, ama her sabrın bir sonu vardır. Susuyorsak aşkımızdan!

6 Ağustos 2010 Cuma

Bruno Bertucci-Salih Altın-Tunay Acar-Allison ...

Bruno Bertucci... Corintihans takımından, 1 yıllık satın alma opsiyonuyla alındığı duyurulmuştu. Volkan Yaman'ın alternatifi olacak, diğer zamanlarda da A2'de oynayacak deniliyordu. Henüz 2 antrenmana katıldıktan sonra apar topar ülkesine geri yollandı... Kaldı ki, yabancı kontenjanında en rahat takımlardan biri olmamıza rağmen. Zamanın blog yazarları Roberto Carlos gittiğinde, onun yerine Fenerbahçe'nin Bruno'yu da alternatif olarak düşündüğünü yazmış. Altyapısı iyi bir oyuncuya benziyordu, Tello'yla da iyi anlaştıklarını duymuştuk. Sol bek gibi alternatifin olmadığı bir bölgede, Volkan'ın sakatlığı ya da cezası durumunda oynayabileceğini düşünürken bavulunu hazırladı. İnşallah, Adebayor zamanında Trabzonspor kampında beğenilmedi tarzda haberlere konu olmaz. Beni heyecanlandıran bir transferdi. Çünkü hızlı ve genç bir sol beke ihtiyacımız var uzun vadede. Olmadı. Yolu açık olsun.


Salih Altın ve Tunay Acar: Büyük umutlarla Türkiye'ye getirilen iki gurbetçimiz neyse ki diğerlerinin aksine bir kamp süreci geçirmiş oldukları için kendilerini şanslı sayabilirler. İşin şakası bir yana, gerçekten alternatif olarak düşünülen bu isimlerin hazırlık kampı süresince iyi bir performans sergilediği özellikle Tunay'ın çok iyi bir alternatif olacağı söyleniyordu. Sol bek, sağ bek oynayabilen Tunay'ın bu bölgelerde alternatifimiz bulunmadığı için iyi bir rotasyon oyuncusu olabileceği akıllara geliyordu. Maçlarda oynayamasalar bile yeni kurulan rezerv ligde kendilerini gösterme fırsatı bulabilirlerdi. Ama olmadı, bir sene kiralama yoluna gidilecekmiş. Boluspor'la anlaşabilecekleri gelen bilgiler arasında.

Allison Freitos: Transfer sezonuyla beraber, sanırım ilk konuşulan yabancılardan. Deneme amaçlı geldi. Avusturya kampına götürülmeden, fiziki olarak Süper Lig'i kaldıramayacağı için yollar ayrıldı. Oldukça genç bir isimdi. Bruno,Salih ya da Tunay'ın aksine, fazla bir futbol kariyerinin olmaması, gerçekten haklı çıkarabilir ki sanırım ortasahada görev alıyordu; o bölgedeki oyuncu enflasyonunu düşünürsek zaten oynayamayacağı aşikardı. Yetenek olarak oldukça iyi olduğu da söyleniyordu. Ama onun da sonu, denenmek için alındı denilenlerle aynı oldu.

Aklıma aynı bunun gibi Ahmet Sağlam geliyor. Kritik Trabzonspor maçında görev alıp, performansıyla "Acaba?" dedirtmişti ama sonra hiç şans verilmeyince kayboldu gitti. Ümit Milli takım kadrosunda oynayan ve büyük umutlar beslediğimiz Selçuk Alibaz'a ne oldu peki? Afyon'a kiralandı, bu sene yine gidecek yer arıyor. Ya da, 2 Lig'de gol kralı olan Abdullah Halman? Kimse, orası ikinci lig demesin. Bugün Valencia'da oynayacak Mehmet Topal, Çanakkale Dardanel'de oynamıyor muydu? Hem yaşı da o kadar fazla değil. Maalesef bu isimler de hocamızın gözüne giremedi. Alper Potuk ve Adem Sarı, kendilerini iyi kurtardılar belki de. Eh, ne diyelim. Hepsinin yolu açık olsun, daha iyilerini inşallah hep beraber izleriz.

4 Mayıs 2010 Salı

Adem Sarı ve Galatasaray Açıklaması..



Son günlerin en gündem yaratan konusu Adem Sarı'nın Galatasaray'la anlaştığı söylentileri Rıza Çalımbay ve Halil Ünal'ı da harekete geçirmiş gözüküyor. Halil Ünal, Eskişehir'in yerel bir gazetesine verdiği demeçte sert çıkmış:

“Haberler tamamen yalan. Adem’i istemediler, Sezer’in zaten her zaman müşterisi var. Onu satıp, bunu satıp seneye Sivas’ın durumuna mı düşelim? Hiç kimseyi vermem. Ben bırak satmayı daha nasıl güçlendireceğimi düşünüyorum”

Aynı şekilde Rıza Çalımbay da bugün yaptığı açıklamada:

"Öyle bir şey yok. O haberler nasıl çıkıyor, ben de anlamıyorum. Adem Sarı, önce burada bir çatır çatır oynasın, ondan sonra izin veririz. Biz kimseyi engellemeyiz. Burası Eskişehir Kulübü. Eskişehir Kulübü de büyük bir kulüp. Burada oynamak da çok önemli. Adem, önce burada en az 10-15 tane ilk 11'de maç oynayacak. Ondan sonra kime gitmek isterse, yönetim kurulu da izin verirse
gider. Şuanda Adem'in öyle bir niyeti yok. Daha Adem'in burada yapacağı çok iş var. Adem ile ilgili herşey bize bağlı. İlla ki ben gideceğim derse, tabii gidebilir kimseyi tutmayız" demiş.

18 Nisan 2010 Pazar

Naklen İşkence...


Hafta arasında Türkiye'ye özgü bir kararla yasak geliyor... Ve sevdanın önündeki yasak sessizliğini Eskişehirspor taraftarı Lig TV'ye attığı mesajlarla, tesislerde yaptığı şovlarıyla bozuyor. Lig TV maçı yayın programına ekliyor... Ve maç sonu... Eminim çoğu Eskişehirspor'lunun içinden aynı şey, keşke bozmasaydık hiç...

Canlı yayınla tüm Türkiye'ye rezil oluyoruz. Neresinden başlayayım yazmaya? Takımın elle tutulur bir yanı yok ki. Neresini ele alsanız elinizde kalıyor. Maçın henüz başında, amatör takımın yiyeceği tarzda bir gol yiyoruz. Kalecinin şişirdiği topu geçtim, Ivesa neden oraya kadar çıkıyor ben onu anlamıyorum. Ve henüz 3. dakikada neden o kadar boş defansımız, onu anlamak mümkün değil. Maçın 80. dakikası olur, gol atmanız gerekiyordur, yüklenirsiniz; o zaman yerseniz kabul edilebilir belki. Ama daha maçın 3. dakikası. Nedir bu konsantrasyon eksikliği, nedir bu motivasyonsuzluk?

Ardından yine toparlanamıyoruz. Volkan'ın yapmaya çalıştığı ortaları aklım almıyor. Neden hep kalecinin üstüne doğru olduğunu sorguluyorum. Çünkü hücum anlamında ortaya koyabildiğimiz tek şey Volkan'ın kalecinin üstüne yaptığı 2 orta. Derken beklenen 2. Ankaragücü golü de geliyor. Bağıra bağıra... Hani o adam atamasa da, bizimki kendi kalesine atarmış gibi bir pozisyon...

2-0'dan sonra oyun kopuyor zaten. Sahada yürüyoruz. Denizli maçından alışmışız. Bahar geldi ya... Vucko'nun dengesiz hareketi, zaten yeterince tribün baskısını üzerine almış, toplamda 2 Süper Lig maçı yönetmiş hakemi penaltı noktasına götürüyor. 3-0 oluyor. Rıza Çalımbay öfkeli. Günah keçisi kim? : "Vucko..." Hemen kenara alınıyor Vucko, apar topar. Yerine giren "kurtarıcı" ismimiz: Ragıp!

Aydın Yılmaz'ı tebrik etmek istiyorum ben. Tüm takımı kendisine benzetmeyi başardığı gibi. Hiçbir şey yapmaz mı bir insan koskoca 45 dakikada. Toplamda top 2 kez ayağına geldi Aydın'ın... Yazıklar olsun. Vucko'yu apar topar çıkarıp moralini iyice bozanlar; aynı şeyi Aydın'a yapmalıydı çoktan. Çoktan geri dönmesi gerekiyordu Aydın'ın. Beşiktaş maçında sahaya girdi, 10 kişi oynadık. Ondan önceki çoğu maçta aynı şey. Aydın'ın olduğu her maç, 10 kişi mücadele ettik. Bu maçta, 11 kişinin de ikişer kişilik oynaması gerekiyorken Aydın Yılmaz'ın sahaya sürülmesi; Erkan Zengin'in yedek kulübesinde bekletilmesini anlatsın birisi... Ah Aydın... Hep aynı şey. "Kalitesi belli ama..." Değil kardeşim. Kalitesi belli falan değil. Bu adamdan Galatasaray etiketini alın, "anadolu topçusu" yapın; Almanya'dan gelen Adem Sarı yapın kimse tutup böyle şeyler demez, bu kadar da sabretmez...

Bu maçla birlikte şundan iyice emin oldum ki, Rıza Çalımbay'ın hobisi yanlış kadro çıkarıp, doğruyu daha sonra oyuna dahil etmek... Nitekim, ikinci yarı Aydın'ın çıkıp Erkan'ın girmesi bile oyunu hareketlendirmeye yetti de arttı bile. Ama sadece cılız ataklardan ibaretti. Tek sevincimiz, Sezer'in muhteşem pasıyla çok şık bir gol atan Adem oldu. Armasını öperken, maç sonunda "Büyük taraftarımızdan özür diliyorum..." diyerek bahseden Adem, artık daha fazla şans bulmalı...

Sezer zaten tartışılmaz. Yeter ki birazcık oynasın. Seneye takımımızın dinamosu olacaktır. Nasıl ki Bursaspor bu sene Volkan Şen'in, Ozan İpek'in, Sercan'ın olağanüstü performansıyla gidiyorsa, bizim de Volkan Şen'imiz olacak isim Sezer. Daha unuttuğumuz Koray'ımız var, Adem'imiz... Senenin iskeletini oluşturabilmeliyiz artık. Alper'i tamamen monte etmeliyiz. Mücadele etmeyenlere müsamaha tanıyarak hiçbir yere gelemeyiz. Bize Aydın gibi çalışmayan oyuncular değil, Alper gibi, Adem gibi mücadeleci ve gelecek vaadeden isimler gerekiyor.Bu sene az çok bulunacağımız yer belli olduğuna göre, gelecek senenin Eskişehirspor'unu oluşturalım. Geçen sene Sivas, bu sene Bursa... Seneye biz kendimiz başlattığımız bu devrimi, kendimiz tamamlayamaz mıyız? Neden olmasın...

28 Mart 2010 Pazar

Rüyadan Uyandık. 3-2


Bayağı bir uzun süredir gerek internetteki sorun, gerekse işlerim dolayısıyla forumdan uzak kaldım. Tekrardan geç olsun, güç olmasın diyor yazıma geçiyorum.

Aslında bu başlığı Gaziantep maçından sonra düşünmüştüm. "Rüyadan uyanmak..." Evet, uzun süreden sonra bulunabildiğimiz Süper Lig'de, henüz 2 sene geçmişken UEFA Avrupa Ligi hayalleri kurarken buluverdik kendimizi. Gaziantep maçındaki o son dakikada yediğimiz talihsiz gol geliyor aklıma. O maçı kazansak, bugünkü maçlar farklı olur muydu bilmem ama ilk orada anlamıştık henüz bu işler için toy olduğumuzu. Ardından müthiş bir Galatasaray ve nefes kesen Kayseri maçlarından sonra tekrar bir şekerleme yaptık. Herkesin içinde bir umut. Herkes planlar yapıyor; "Trabzon ve Fener ilk 4'te olur, biz de Beşiktaş'ı geçip 5. bitirirsek UEFA'ya gideriz." Ve herkes buna inanmış, Anadolu'nun tekrar devrim yapmaya başladığı şu günlerde "devrimi başlatan ES-ES" neden ben de yapamayayım diyor... Ve Diyarbakırspor'u, Boluspor'u yıkarak tarihe geçtiğimiz, Süper Lig'e yükseldiğimiz İnönü Stadı'na kilometrelerce uzaktan akın ediyordu...

Maçtan önce antrenmana çıkan oyuncularımızın gözlerinden inanç okunuyordu. Motive olmuştuk bu maça, hem de hiçbir maça olmadığımız kadar çok. Kaptan Ümit Karan, taraftarla arası soğuk, diyenlere nazire yaparcasına kadar tribünün yanına kadar geldi. Kaptanlık pazu bandı daha bir yakışıyordu ona sanki. Ve herkesin gözünde o inanç vardı. Fazla motivasyon aslında çok tehlikelidir, kullanmasını iyi bilmek gerekir.

Elimizdeki en iyi ilk 11'le sahaya çıktık. Orta sahanın ön libero kısmındaki eksiklik en çok göze çarpan yerdi. Maça çok hızlı başladık. İnanılmaz bir motivasyonla mücadele ederken, daha ne olduğunu anlamadan kaptan hırsının meyvesini aldı. Dedim ya, inanmıştı; taraftarı arkasındaydı.
Hırsı ve takipçiliği ona o güzel golü getirdi. Ardından top yine bizdeydi. Orta sahada genç iki isim, Alper ve Veysel müthiş bir motivasyonla mücadele ediyor, Sezer Öztürk ne kadar kaliteli bir isim olduğunu her geçen günkü gibi hissettiriyordu. Hızlı bir hücumda Alper, Ernst'in müdahalesiyle yerde kaldı ve açık bir penaltı kazandık. Bunu da kaptan Ümit Karan golü çevirince deplasman tribünü yıkılıyordu. Yetmedi, yine yüklenmeye başladık. Son günlerin formda ismi Koray, herkesi çalımlamasına çalımladı ama golü unuttu. Ardından Mehmet Yılmaz'ın o kafasında Rüştü'nün müthiş kurtarışı... Bunlar maçın kırılma anıydı. Zaten moral bozukluğu yaşayan Beşiktaş, 3. golü görse toparlanması mümkün olmazdı.

Ama ardından bir basit hatayla golü kalemizde gördük ve o an motivasyonumuz yerle bir oldu. Dedim ya, fazla motivasyon çok risklidir. Aleyhinize döndüğü an geri çevirmeniz imkansızdır. Ve öyle de oldu. Golden sonra herkeste bir panik havası. O 2-0'da bu sezondaki en güzel futboldan birini oynayan, üçgenler kurup top çıkaran, kendine güvenen Eskişehirspor gitmiş; yerine "ya bir gol daha yersek?" korkusuyla sağa sola koşturan bir takım gelmişti. Bunda futbolcuları ya da teknik kadroyu suçlamak da yersiz. Aynı şey tribünde bizlerde de oldu çünkü. Neyse ki ilk yarı 2-1 üstünlüğümüzle sona erdi.

İkinci yarıda ilk dakikalarda biraz olsun toparlanmaya çalışsak da karambolden bir golle 2-2 olunca ipler zaten koptu. Üstüne üstlük, maçın en çok koşan adamı Alper'in yerine hiç koşmayan Aydın oyuna girince orta saha defans bloğumuz tamamen yok oldu. Sarı kartı olan Veysel, ilk 11'deki ilk maçının tecrübesizliğiyle ve sarı kartının verdiği atılma korkusuyla 90 dakika mücadele ederken Alper'in çıkması bana kalırsa çok da mantıklı değildi. Ama bunun sakatlığı, formsuzluğu var. Bu yüzden fazla yorum yapmak istemiyorum. Ama Aydın Yılmaz'ın Galatasaray'dan gönderilmesinin en büyük nedeni buydu zaten. İsteksizlik. Rıza Çalımbay bu değişikliğiyle belki Sezer'i daha etkili kullanmak istedi ama orta sahamız tamamen oyundan düştü. Akabinde sağlı sollu gelişen Beşiktaş ataklarını elimiz gözümüzde izledik. Jaycee'nin gelişi iyiye işaretti çünkü, Jaycee gibi bir oyuncuyu ilerde gören Beşiktaş bu kadar dengesiz hücuma çıkmaya korkabilirdi. Ama Jaycee formasını giyse bile yedek kulübesinde bekledi. Ta ki golü yiyene dek. İş işten geçmişti. 3-2'den sonra zaten hem psikolojik, hem de fizik olarak oyundan düşmüştük. Sezer'in son dakikalardaki şutundan da yararlanamayınca 2-0 öne geçtiğimiz maçı 3-2 vermiş olduk.

Maç sonundaki güzel anlardan biri de tüm oyuncularımızı tribüne çağırıp alkışlamamızdı. Çünkü bunu hak etti tüm oyuncularımız. Bazı şeyler olmayınca olmuyor. Ama bu mücadele ruhu, bu Eskişehirsporluluk ruhu devam ettikçe 2-0'dan 3-2 verdiğimiz maçların sayısı çok sınırlı kalacaktır. Yeter ki inanalım. Belki bu seneki düşlerimizden bir adım kaldık, belki de güzel bir rüya görüyorduk uyandık. Ama unutmayalım: Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır!

10 Şubat 2010 Çarşamba

Rıza Çalımbay 2

Dedik ya biriken olaylar diye, şimdi taraftarın aylardır ısrarla söylediği ve o eleştirileri söyleyelim.


- Maç sonu ve genel açıklamalar

Bursaspor maçına kadar ne zaman puan kaybetsek bir bahanemiz vardı. "Mükemmel mücadele ettik, ama golü bulamadık.", "İstediklerimizi sahaya yansıtamadık, ama ben oyundan memnunum.","Çok gol kaçırdık.","Eksiklerimiz çok, sakatlıklarımız var.", "Transferi geç yaptık, yeni transferler hazır değildi" Bu liste uzar gider. Maç sonu Rıza Çalımbay'ın beyanlarına bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Mustafa Kemal Atatürk'ün çok güzel bir sözü vardır: "Hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz." diye. Bunu çok iyi anlamamız gerekiyor bana kalırsa. Sürekli bahanelerle takımı şişirdik de şişirdik. Hatalarımızdan hiç ders almadık. Sürekli mükemmel mücadele ettik çünkü. Sürekli gol kaçırdık. Ama neden gol kaçırdığımızı araştırdık mı? Bu golleri nasıl kaçırmayız bir dahakine diye sorguladık mı kendi kendimize yoksa sadece bu maçta çok gol kaçırdık atsaydık 5-2 biterdi mi dedik? Belli ki atamamışız, maç da 1-2 bitmiş.

İkinci bir skandal ise "Eksiklerimiz var." demeci. Sen bir takımsın. 24 kişi değil mi senin kadron? Yedek kulübesi ne güne duruyor o zaman. Şimdi ben yedek kulübesindeki bir oyuncu olsam, demez miyim "Eee o zaman ne güne duruyorum ki ben?" diye. Sahaya 11 kişi çıkmıyor musun hocam, ee bu oyuncuları oynatmak senin işin değil mi? Sonra bir de "Nadarevic'in taliplisi yok, keşke olsa da satsak." beyanatın ne kadar acı verici. Kendimi Nadarevic'in yerinde düşünemiyorum bile. Hem adamın piyasasını yerle bir ediyorsun, hem de formayı alnının akıyla kapmış, canla dişle mücadele eden bu adamı resmen eziyorsun. Ne demek yani keşke olsa da satsak? Aynı şeyi Youla meselesinde de yapmadın mı? Neymiş efendim, "Eskişehir'de kovulmadığı site kalmadı.", "Türkiye Youla'yı barındırmamalı." gibi beyanatlar veriyorsun. Ee şimdi o adamla bizim 3 senelik kontratımız var. Senle kavgası yüzünden de oynatamayacağımıza göre satacağız. Bunun farkında değil misin? Ne diye o adamın piyasasını düşürüyorsun? Her şeye rağmen bu taraftar Youla - Rıza Çalımbay kavgasında senin yanında olmadı mı? Oldu.

Youla ne diyor; "Rıza Çalımbay yönetimin arkasından konuşuyor, yönetim onun arkasından. Ümit Karan'a sınırsız izin var, bana bir gün verseler çok mu?" Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış. Kim çıkıp da "Hepsi yalan." diyebilir ki?

- Oyuncuları farklı mevkiilerde oynatmak

Canımızı en çok yakan olaylardan biri de bu bence. En son İ.B.B maçı ve Bursa maçında da başımızı ağrıttı hatta. Takımında anormal derecede eksik olmadıktan sonra, oyuncuları farklı bölgelerde oynatmayı anlamıyorum ben. Şimdi Erkan Zengin gibi bir adamın var; onu oynatmıyorsun yerine Koray'ı koyuyorsun iki maçtır. İki maçtır da sağ kanadımız felç hocam. Bunu Bursa maçında nasıl görmedin? Aynı hatayı iki kez yapıyorsan, yazıktır günahtır. Bursa maçına Ragıp - Alper - Bülent Ertuğrul ile başlıyorsun. Ki ilk maçımız olan Manisaspor deplasmanında olduğum için birebir şahit oldum, Bülent Ertuğrul sağ bek olarak verim veremiyor, veremez de. Yerini yadırgadığı için sık sık ortaya gidiyor, bu nedenle de orta boş kalıyor. Koray belki sağ açık olarak daha faydalı olabilir ama arkasındaki isim de Koray'ın performansında etkilidir. Formsuz bir Sezgin, orada oynamayan Bülent Ertuğrul'un yerine maça Koray'ı sağ bekte, Erkan Zengin'i açıkta başlatmak daha mantıklı değil mi?
Hadi bunu geçtim de, Naderevic gibi ağır bir futbolcuyu sağ bekte oynattın. Bunu nasıl izah edebiliriz ki hocam? Trabzonspor maçında oyuna kurtarıcı olarak moralsiz El Saka'yı aldığında; geleceğin yıldızı dediğimiz ama kulübede çürüttüğümüz Selçuk Alibaz ne düşünmüştür sizce? Takım 2-1 mağlup; kurtarıcı bir oyuncu lazım orta sahaya. Bakıyorum El Saka giriyor o bölgeye. Yazık değil mi, bu futbolcuları oyundan soğutmak değil mi?

Neyse bu bağlamda çok da üstüne gitmemek istiyorum. Netice itibariyle iyi bir konumdayız. Bunlar düzeltilemeyecek hatalar değil. Yeter ki taraftar - yönetim - teknik kadro üçgeninde herkes birbirine hoşgörüyle yaklaşsın ve hatalarını görsün. Bu sıkıntıları aşmanın tek yolu kutsal formanın ışığında buluşmak, birlik olmaktır.

7 Şubat 2010 Pazar

Rıza Çalımbay

Son günlerin en çok tartışılan ismi... Rıza Çalımbay...

Yazıma başlamadan önce Rıza Hoca'nın Eskişehirspor'umuzdaki istatistiki maç ortalamalarını vermeyi istiyorum.

Geçen sene ligde 34 maçta 10 galibiyet 10 beraberlik ve 14 mağlubiyet gören Rıza Hoca'nın bu sezon karnesinde 20 maçta 8 galibiyet 7 beraberlik ve 5 mağlubiyet var. Yani geçen seneye oranla ortadaki çıkışımızı görmek için çok da iyi bir analizci olmaya gerek yok.

Bu sene takım olarak çok daha iyi yerde olduğumuz su götürmez bir gerçek. Ama taktik eksikliği çoğu karşılaşmada taraftarın kafasını kurcalayan sorun oldu. Ligdeki taktiğimize bakarsak, geride 4'lü savunmanın önünde Bülent Ertuğrul ve Ragıp gibi iki ön libero, kanatlarda hücum yönleri çok kuvvetli ama savunma yönleri zayıf olan forvet oyuncuları ve iki santrafor. Yani 4-2-0-2-2 oynuyoruz. Ortasahanın o top yapacak bölgemizde kimse yok. Rıza Çalımbay'ın taktiğinde var mı acaba bu? İstanbul Belediyespor Maçında Sezer oyuna girdikten sonra o da tıpkı bahsettiğimiz gibi kanatta oynamaya başladı. Yani o bölgede oynasın diye alınan Sezer bile orada oynamadı. Şimdi bu orta alanda oynayabilecek, oyunu her iki yönlü oynayıp, top alışverişlerini düzenleyebilecek, hücumda kanatlar arası ters top yapabilecek oyuncularımız var, bu oyuncularımızın uyum süreci gerçekleştikten sonra göreceğiz bir "taktiğimiz" olacak mı.

Olaya Rıza Hoca'nın gözünden bakacak olursak, 2-3 sene öncesine kadar alt liglerde mücadele eden; şu an ise 7'liği bile kabullenmeyen bir takım olarak gözükebiliriz.

Ama taraftarın gözünden bakacak olursak da, kupadan elenmiş, ligde ise artık orta sıralarda kendine yer bulmuş bir Eskişehirspor var. Eskişehirspor camiası hiçbir zaman hedefsiz olmayı kaldıramaz, kaldıramayacaktır. Bari ayağa iyi top oynayalım, organize ataklar görelim istiyor taraftar. Bir atak yapıldığında, bir korner atıldığında "İşte bunu çalışmışlar." demeyi istiyor.

Bu nedenle herkesin birbirine hoşgörüsü ve anlayışı olması gerekiyor. Herkesin hataları vardır. Önemli olan bu hataları görebilmekte.

"İstifa" olayını sadece oyuncu değişikliğine bağlamak, tüm bu olaylara at gözlüğüyle bakmaktan başka bir şey değildir! Oradaki tepki aslında günlerdir biriken olayların patlamasıdır. Hani bardak birikir birikir ve son bir damla vardır ya taşıran. İşte o değişiklik son damla oldu. Çünkü orta sahanız oyundan düşmüş, oyuncu değiştirmediğiniz için zorla golü yemişsiniz. Maç 1-1 giderken, tescilli taktiğinizle sağdan soldan top şişireceksiniz ve bunu alabilecek tek isim Jaycee. İ.B.B'nin defasındaki Barbosa uzun boyuyla Jaycee'ye bile top vermezken şişirdiğiniz toplarda Ümit Karan'a mı hava topu verecek, Doğa'ya mı verecek yoksa Sezer'e mi? Tepki bunaydı. Tepkinin zamanının yanlış olduğu da ayrı bir gerçek. Bu tür tepkiler için maç sonunu beklemeliyiz bana kalırsa.

(Devam Edecek)
Related Posts with Thumbnails