31 Ağustos 2010 Salı

SporTOTO Süper Lig 3. Hafta: Es-Es: 1 Gs: 3



Bazı şeylerin kangren olma noktasına geldiği günlerdeyiz şu günlerde. Süper Lig tarihimizin en kötü 2. başlangıcıyla karşı karşıya olmak bir yana, takımda disiplinsizlik, otorite ve hırs eksikliği gibi çok önemli sorunlarla boğuşuyoruz. Ve bunların çözülebilmesi için bir sıkı disiplin dönemi şart.

Neyse iyisi mi maça geçelim. 50 TL'lik biletlere rağmen açık tribünün üst sıraları saat 8 gibi dolmuştu. Herkeste bir umut, herkeste bir heyecan vardı. Daha önce 4 maçta da yenilmeyip 3 kez dize getirdiğimiz Galatasaray yaralıydı. Perşembe günü 90 dakika oynayıp son dakikada attığı golle yıkılmıştı. Eksikleri saya saya bitmiyordu ve alt üst moralleriyle kaynayan kazan misali fokurduyordu. Bizse dinlenmiştik, tam kadroyduk, 16-17 bin kişinin desteğiyle sahadaydık. Hem de şansımıza da güveniyorduk.

Sahaya:

------------------- Ivesa----------------------

Koray------Vucko------Sezgin----Volkan


------------- Doğa-------- Pele --------------

--Burhan---------- Sezer-------------Tello--

------------------ Batuhan---------------------

dizilimiyle çıktık. İlk göze batan elbette ki Nadarevic'ti. Defans, defans diye söylendiğimiz bu günlerde takımın en iyi markajcısı, hele hele Baroş gibi bir ismi tutmak gerekliyken yoktu. Konya maçının hataları anlaşılan ona kesilmişti. Sezgin ise kaptanlık pazu bandının arkasına sığınmıştı. Rıza Çalımbay, "Gönderilsin" yaftasını üzerine yapıştırdığı Vucko'ya mahkum kalmıştı bir anlamda.

Maça iyi başlamadık. O önceki senelerin hırsının olmayışı daha başlarda kendini gösteriyordu. Tutuk başladık, alışılageldiği üzere ilk dakikalarda Ivesa'nın hatasıyla kalemizde golü gördük. Artık nasıl bir adetse bizimkisi, ilk 10 dakikayı saçma sapan bir gol yemeden kapatamıyoruz.

Galatasaray çok eksikti, yorgundu. Birazcık üstlerine gittiğimiz her an bir hata yapmaya hazırdılar. Sol açıkta, son oynadığı Avrupa maçından sonra ipe götürülen Hakan Balta'nın yerine bir sağ ayaklı genç, Serkan Kurtuluş oynuyordu. Sağ kanadımızdaki Burhan - Koray ikilisiyle bu kanadı daha iyi değerlendirmeli ve Batuhan'a kanatlardan top indirebilmeliydik. Olmadı, pres yapmaya başladığımız dakikalarda oyunun üstünlüğünü elimize aldık
ve Tello'nun muhteşem orta şut karışımını Ufuk tutamayınca içeri çeviren Burhan'ın topunu Vucko çok temiz bir şekilde ağlara gönderdi. Golden sonra takım iyice hırslanmıştı, taraftarın da ateşiyle tam saha pres bizi oyunda tuttu. Ama ilk devrenin sonu geldi maalesef. Eğer bir 10 dakika daha olsaydı, eminim 2. golü de bulabilirdik o ateşle.

2. yarıya o kadar tutuk ve sönük başladık ki. O ilk yarının sonunda hırstan gözleri parlayan takımın yerine yine oyunu geride kabul eden takım hüviyeti geri gelmişti. Bu aşamada düşündüğüm tek şey, Rıza Çalımbay'ın takıma bu yönde talimat verdiği oluyor. Ya geride basın diyor, ya sözünü geçiremiyor ya da motivasyon vermede büyük eksiklikleri var Rıza Çalımbay'ın. Sözünü geçiremediği kısmı ortada. O kısma ileriki günlerde yazacağım bir yazıyla girmek istiyorum ve geçiyorum. Özellikle ileri uçta Batuhan'ın hiç pres yapmaması, Galatasaray'ın daha bir elini kolunu sallayarak gelmesine sebep oldu. Batuhan çoktan oyundan çıkmalıydı. Hatta bir ara Jaycee'yi ısınanların arasından çağırınca hoca sevindim. Ama beklenen olmadı. Onun yerine Tello çıktı, Alper girdi. Rıza Hoca muhtemelen Pele'den hücumda daha çok yararlanmak istedi ve ortasahaya taze kan olarak düşündü. Rıza Çalımbay bu hamlesiyle, orta sahada kaybettiği oyunu ve üstünlüğü tekrar ele alabileceğini sandı. Ama daha da yanıldı. O noktada ortasahada taze kan istiyorsa Doğa'nın yerine Alper'i düşünebilirdi çünkü Doğa çok tutuk bir mücadele veriyordu. Tello'nun yorulması normal, kondüsyon eksikliği vardır vesaire. Çıkmasına bir şey demiyorum, -hoş çıkarken kafasını sallayarak çıktı tepki verirmiş gibi ya- ama Tello'nun yerine Adem Sarı'yı oyuna dahil etseydi eminim daha mücadeleci ve ofansif bir takım elde etmiş olurduk. Akabinde sahanın en iyilerinden Burhan<->Erkan Zengin değişikliği. Rıza Hoca'nın sezon içinde takıntılı olduğu değişiklerden birini bu sezon öğrenmiş olduk böylece. Erkan Zengin ve Alper girdiği andan itibaren topla en fazla 5-6 kez buluşabilmiştir. O derece etkisizlerdi.

Durum böyle olunca Galatasaray'ın asları meydana çıktı. Arda Turan'ın Ivesa'nın yanından gönderdiği topu Volkan ters ayağıyla çıkaramayınca çöktük. Herkes kafasında bu maçı bitirmişti bana kalırsa. Sonrasında zaten yenilen 3. gol de bunu kanıtlıyor. Yahu, 5 adam o topu cezasahasından uzaklaştıramaz mı? Uzaklaştıramıyor. Hissizlik hat safhada. Ve olan olup biten bittiken sonra her zamanki gibi Adem Sarı oyunda...

Maçı kaybetmemiz değil sorun, sorun otorite eksikliği, sorun takımın hissizliği. Eski savaşçı kimliğinden çok şey kaybetmiş Eskişehirspor. Bunda hem yönetimin, hem teknik kadronun büyük hataları vardır. Ama özellikle teknik kadro anlamında geri dönüşü olmayan bir yola girdik bence. Bu saatten sonra kan değişikliği bu takımı ayaklandırabilecek tek çare gibi gözüküyor. Dediğim gibi ileride bu sorunları tek tek yazmayı düşünüyorum. Çok keyifsiz günler geçiriyoruz camia olarak. Birlik ve bütünlüğümüz yok, resmen kaynar kazana döndük. Birilerinin mutlaka bu duruma el atması gerekiyor. Bursa ve Sivas deplasmanları da uçurumun öbür yanı. İnşallah sonumuz hayır olur..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails