12 Nisan 2010 Pazartesi

İstemek ya da istememek...


Tıpkı Gaziantep maçında olduğu gibi, yine ayağımıza gelen fırsatı Denizlispor'a 1-0 mağlup olarak geri dönülmemek üzere teptik. İşin kötüsü, ilk 6'da kalıp para alma hayallerimiz de tehlikeye girdi.

Maç sanırım "kazanmayı istemek" sözüyle özetlenebilir. Sanki tüm rakipleri kaybetmiş, Uefa'ya oynayan, kaliteli kadrosuyla, moralli bir Denizli vardı karşımızda. Biz de panik, önünü göremeyen, kara günler geçiren bir takımdık. Takım olarak Aydın Yılmaz'a döndük. -Aydın Yılmaz'a daha sonra değineceğim- İsteksiz, neden orada olduğu belli olmayan bir takım haline gelmemizde en büyük pay kime ait bunun cevabı her şeyden daha önemli. Hedefse hedef. Trabzonspor'la Beşiktaş berabere kalıyor, galibiyet halinde 5.liğe kadar yükselebilecekken sahada yürüyoruz. Yanımızdan top mu geçiyor diye bakıyoruz. Bugün Sakarya Gazetesi'nin haberi olayı çok daha çarpıcı yapıyor:

"Eskişehirspor´da dün lisans krizi yaşandı. 22 yaş altı yönetmenliği gereği alt yapıdan yetişen bir futbolcusunu ilk 18 kişilik kadroda bulundurulması gerekirken iki gün önceden Denizli´ye giden kafilede bu kontenjandan kaleci Kayacan Erdoğan bulundu. Ancak Kayacan´ın lisansı Eskişehir´de unutulunca dün gergin saatler yaşandı. Yapılan temaslar sonrasında Türkiye Futbol Federasyonu Bursa bölge müdürlüğünden gelen faks ile Kayacan maç başladıktan yaklaşık 18 dakika sonra yedek kulübesine oturabildi."

Bir Süper Lig takımı oyuncusunun lisansını götürmeyi unutuyor. Bu ne isteksizlik, bu ne amaçsızlık, bu ne laubalilik? Sorumlusu kim böyle bir şeyin. Nasıl ihmal edilebiliyor, anlamıyorum. Maçı kazanmış bile olsak, lisansı veremediğimiz takdirde hükmen mağlup olabilirdik. Bunu kim izah edebilir ki? E takımın teknik kadrosu, yönetimi lisansları unutacak kadar aciz olursa futbolcu ne yapsın?

Aydın Yılmaz demiştim... Geldiğinde herkesin en sevindiği oyunculardandı Aydın. Sonuçta kalitesi belli. Ama hep böyle futbolcular vardır, parlayamayan. Çünkü azmi yoktur, ya da gösteremez kendini. Potansiyeline ulaşamaz çabalasa da. İşin kötü tarafı, Aydın'da o çalışma azmi denen şey yok. Ben babasının fabrikatör olduğunu falan düşünüyorum. Ya da en kötü başka bir çalıştığı işi var sanırım. Sahada sürekli yürüdüğü için Galatasaray'dan yollanan Aydın, burada da beni şaşırtmıyor açıkçası. Dileğim bu tutumunun diğer oyunculara bulaşmaması.

Jaycee'nin hep 70-75'ten sonra alınması sonunda patlak verdi. Bu nedenle onun da mutsuz olduğunu düşünüyorum. Zira maça gidenlerden yorumlar Jaycee'nin devre arasında bile ısınmadığını söylüyor. Durum böyleyse kötü gerçekten. Son zamanlarda oldukça formsuz bir Mehmet Yılmaz izlerken, Jaycee ilk yarı sonunda alınarak takıma dahil edilebilirdi.

Daha önce hiç forma verilmemiş Caner Celep'in sonradan oyuna sürülmesini ben Denizli'yi tanıdığı için olarak algılamak istiyorum. Yoksa hiç oynamamış bir oyuncuyu, hele hele yedek kulübesinde nöbetçi golcümüz Adem Sarı varken niye sahaya süresiniz? Aydın, Jaycee, Bülent Kocabey... Takımdan git gide soğuyan isimler bunlar. Bizim kendimize soracağımız soru, bu isimlerden en çok verimi nasıl alabilirim olmalıdır.

Rıza Çalımbay, doğruyu söylemiş. Takım olarak çok kötüydük demiş. Taktiksel anlamda bir hata var mı bilmiyorum ama şimdi gereken asıl şey takım niye bu kadar isteksiz onu araştırmak, onu çözmek olmalı. Yoksa kalan 5 maç bizim için hüsran olur.

İstemek ya da istememek maçıydı. Şunu anladık, Denizli Süper Lig'de kalmayı delicesine isterken; bizse unumuzu elemişiz, eleğimizi asmışız. Ankaragücü maçında Süper Lig'in en istekli, en çok koşan ve mücadelesiyle zevk veren Eskişehirspor'unu tekrar görebilmeyi diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails