18 Nisan 2010 Pazar

Naklen İşkence...


Hafta arasında Türkiye'ye özgü bir kararla yasak geliyor... Ve sevdanın önündeki yasak sessizliğini Eskişehirspor taraftarı Lig TV'ye attığı mesajlarla, tesislerde yaptığı şovlarıyla bozuyor. Lig TV maçı yayın programına ekliyor... Ve maç sonu... Eminim çoğu Eskişehirspor'lunun içinden aynı şey, keşke bozmasaydık hiç...

Canlı yayınla tüm Türkiye'ye rezil oluyoruz. Neresinden başlayayım yazmaya? Takımın elle tutulur bir yanı yok ki. Neresini ele alsanız elinizde kalıyor. Maçın henüz başında, amatör takımın yiyeceği tarzda bir gol yiyoruz. Kalecinin şişirdiği topu geçtim, Ivesa neden oraya kadar çıkıyor ben onu anlamıyorum. Ve henüz 3. dakikada neden o kadar boş defansımız, onu anlamak mümkün değil. Maçın 80. dakikası olur, gol atmanız gerekiyordur, yüklenirsiniz; o zaman yerseniz kabul edilebilir belki. Ama daha maçın 3. dakikası. Nedir bu konsantrasyon eksikliği, nedir bu motivasyonsuzluk?

Ardından yine toparlanamıyoruz. Volkan'ın yapmaya çalıştığı ortaları aklım almıyor. Neden hep kalecinin üstüne doğru olduğunu sorguluyorum. Çünkü hücum anlamında ortaya koyabildiğimiz tek şey Volkan'ın kalecinin üstüne yaptığı 2 orta. Derken beklenen 2. Ankaragücü golü de geliyor. Bağıra bağıra... Hani o adam atamasa da, bizimki kendi kalesine atarmış gibi bir pozisyon...

2-0'dan sonra oyun kopuyor zaten. Sahada yürüyoruz. Denizli maçından alışmışız. Bahar geldi ya... Vucko'nun dengesiz hareketi, zaten yeterince tribün baskısını üzerine almış, toplamda 2 Süper Lig maçı yönetmiş hakemi penaltı noktasına götürüyor. 3-0 oluyor. Rıza Çalımbay öfkeli. Günah keçisi kim? : "Vucko..." Hemen kenara alınıyor Vucko, apar topar. Yerine giren "kurtarıcı" ismimiz: Ragıp!

Aydın Yılmaz'ı tebrik etmek istiyorum ben. Tüm takımı kendisine benzetmeyi başardığı gibi. Hiçbir şey yapmaz mı bir insan koskoca 45 dakikada. Toplamda top 2 kez ayağına geldi Aydın'ın... Yazıklar olsun. Vucko'yu apar topar çıkarıp moralini iyice bozanlar; aynı şeyi Aydın'a yapmalıydı çoktan. Çoktan geri dönmesi gerekiyordu Aydın'ın. Beşiktaş maçında sahaya girdi, 10 kişi oynadık. Ondan önceki çoğu maçta aynı şey. Aydın'ın olduğu her maç, 10 kişi mücadele ettik. Bu maçta, 11 kişinin de ikişer kişilik oynaması gerekiyorken Aydın Yılmaz'ın sahaya sürülmesi; Erkan Zengin'in yedek kulübesinde bekletilmesini anlatsın birisi... Ah Aydın... Hep aynı şey. "Kalitesi belli ama..." Değil kardeşim. Kalitesi belli falan değil. Bu adamdan Galatasaray etiketini alın, "anadolu topçusu" yapın; Almanya'dan gelen Adem Sarı yapın kimse tutup böyle şeyler demez, bu kadar da sabretmez...

Bu maçla birlikte şundan iyice emin oldum ki, Rıza Çalımbay'ın hobisi yanlış kadro çıkarıp, doğruyu daha sonra oyuna dahil etmek... Nitekim, ikinci yarı Aydın'ın çıkıp Erkan'ın girmesi bile oyunu hareketlendirmeye yetti de arttı bile. Ama sadece cılız ataklardan ibaretti. Tek sevincimiz, Sezer'in muhteşem pasıyla çok şık bir gol atan Adem oldu. Armasını öperken, maç sonunda "Büyük taraftarımızdan özür diliyorum..." diyerek bahseden Adem, artık daha fazla şans bulmalı...

Sezer zaten tartışılmaz. Yeter ki birazcık oynasın. Seneye takımımızın dinamosu olacaktır. Nasıl ki Bursaspor bu sene Volkan Şen'in, Ozan İpek'in, Sercan'ın olağanüstü performansıyla gidiyorsa, bizim de Volkan Şen'imiz olacak isim Sezer. Daha unuttuğumuz Koray'ımız var, Adem'imiz... Senenin iskeletini oluşturabilmeliyiz artık. Alper'i tamamen monte etmeliyiz. Mücadele etmeyenlere müsamaha tanıyarak hiçbir yere gelemeyiz. Bize Aydın gibi çalışmayan oyuncular değil, Alper gibi, Adem gibi mücadeleci ve gelecek vaadeden isimler gerekiyor.Bu sene az çok bulunacağımız yer belli olduğuna göre, gelecek senenin Eskişehirspor'unu oluşturalım. Geçen sene Sivas, bu sene Bursa... Seneye biz kendimiz başlattığımız bu devrimi, kendimiz tamamlayamaz mıyız? Neden olmasın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails