19 Ağustos 2012 Pazar

Resmin Bütününü Görebilmek...

Son yazımın üzerinden yaklaşık 2 yıl geçmiş. Bu 2 yılda, Rıza Çalımbay'lar, Bülent Uygun'lar, Michael Skibbe'ler... Yetmemiş üzerinden bir Avrupa macerası geçmiş. 2 sene öncesinden kalan son yazımın başlığı, bugünlere nazire yaparcasına, bugünlere göz kırparcasına imalı. "Susuyorsak aşkımızdan"

Ve şimdi Ersun Yanal. Son 2 senede olayların bir türlü durulmadığı Eskişehirspor'un son patronu. Önceki yazılara baktığım zaman aslında çoğu şeyin aynı gittiğini anlıyorum. Yine yeri doldurulamayan transferler, bazı maçlarda oyuncuların üzerindeki anlamsız bir ruhsuzluk... Bunların üzerinden tamı tamına 4 teknik adam geçmiş. Bunca teknik adamın bu kadar yanılacak hali yok diyorum kendi kendime. Geriye değişmeyen, kene gibi yapışıp gitmeyen tek şey kalıyor: Yönetim.

eskişehirspor


Elbette hiçbir teknik direktör sütten çıkmış ak kaşık değil. Hatalarından hiç ders çıkaramamış düz teknik direktör Rıza Çalımbay, kulübün adını skandallara karıştırmış bir Bülent Uygun, doğru söyleyip dokuz köyden kovulan Skibbe ve oyunun savunma yönünde hep eksik kalmış bir Ersun Yanal var kocaman tahtada.

Dünkü sezon açılışında ve hatta transferlerde Ersun Yanal'ın pekala eleştirilebilecek pek çok yanı var. "Oyuncularımın parasını vermezseniz, bırakırım." diye rest çeken Skibbe'nin ardından, Ersun Yanal'ın soğuk ve benmerkezci tavrı, futbolcularla arasına ördüğü set takımı olumsuz yönde etkiliyor. Buna bir de Ersun Yanal'ın motive edici bir teknik adam olmadığı gerçeği eklenince, en önemli maçlarda boynumuz bükük ayrılıyoruz. Tıpkı İzmir'deki kupa yarı finali, belki bir kazaya kurban gitmesek de St. Johnstone deplasmanı ve son olarak O. Marsilya deplasmanı. O zaman hep sorgulamışımdır, bir kupa yarı finaline kalan takım, seneler sonra Avrupa'da mücadele eden bir takım nasıl böyle kimliksiz, ruhsuz mücadele edebilir?

Dünkü maç da bunların ucuz bir kopyasıydı. Süper Lig'e henüz adım atmış, toplama bir takım; karşısında sezonu 2 ay önce açmış bir Eskişehirspor. Ancak istatistiklere baktığımızda, Süper Lig'e henüz basmış bu takımın bizden 9 km fazla koştuğunu görebiliyoruz. Ve eminim Avrupa maçlarımızı izleyerek hazırlanmışlar. İleride yapılan pres, oyun kurma sıkıntımızı katlarken, Servet'in uzun toplarına kaldık. Topla en çok defans oyuncularımızın oynaması, Nuhiu'nun koca maçta yalnızca 31 kez topla oynayabilmesi, topu hücuma taşıyamadığımızın göstergesiydi.

akhisar belediyespor maçı
*Grafik  www.matchstudy.com adresinden alıntıdır.


Mücadeleci kimliğimizi bir yana koyup her alanda mutlak hakim pozisyonuna geçmiştik. Belki de gerçekten Süper Lig'de bir üst sınıf takım hüviyetine bürünmüştük ancak bu oyunun mücadele yönünü bırakacağımız anlamına gelmezdi. Gözden kaçırdığımız şey buydu. Çünkü ne kadar kabullenmesi zor olsa da, skorda fark yaratabilecek, sınıf atlatabilecek oyunculara sahip değiliz. Yalnızca Kamara, Dede ile bunu gerçekleştirmek çok zor. Her ne olursa olsun, mücadele edip bir şeyleri başarmak zorundayız. 11 kişi savunmaya yerleşmiş ve delicesine pres yapan bir takıma karşı kilidi açabilecek oyuncularımız yok. Bunu hazırlık maçlarında, St. Johnstone maçlarında yeterince göremedik mi? Ancak biz de onlar kadar mücadele edip topu kazandığımızda tehlikeli olabiliyoruz. Ya topu orta alanda kazanacaksınız, ya da adam eksiltecek, ara paslar atacak bir oyuncunuz olacak. Hoş, bunu yaptığımızda bu sefer de karşımıza bitirici bir golcü olmadığı gerçeği çıkıyor.

Bunlar mücadelenin yalnızca saha içinde görülen kısmı. Dünkü maçla ilgili söylenecek belki de tonla şey var, ancak bundan önce resmin bütününü görebilmek önemli. Bu yalnızca olayın bir parçası. Bülent Uygun da bir parçasıydı, Skibbe de.

Kulübün içinde dönen bir şeyler olduğu çok açık. Böyle durumlarda şüphesiz ilk tepkiyi alacak isim teknik adamdır. Yapılan transferlerde, oyuncuların mücadele eksikliğinde tek suçu Ersun Yanal'a yüklemek, resmin bütününü kaçırmak oluyor bana kalırsa. Taraftarın daha maçın başında kadrolar sayılırken Ersun Yanal'ı ıslıklamasının, bazılarının ellerini ovuşturmasına neden olduğu kesin. Takım kötü gittiğinde, suç kendi üzerine yıkıldığında sürekli suni gündemler oluşturarak, ortaya bir günah keçisi atan Eskişehirspor yönetimi son dönemde gazetelere sızdırdığı haberlerle, bunu belli ediyordu.

Ersun Yanal'ın da büyük yanlışlar yaptığı apaçık ortadayken, böylesi bir kampanya çok daha verimli oluyor. Zira, futboldan birazcık anlayan her bireyin gördüğü gibi, yıllar öncesinde Trabzonspor'a getirmeye çalışıp getirtemediği Boffin, hatalı goller yedikçe Ersun Yanal'ın kulakları çınlıyor. Alınmayan sağ bek, olmayan golcü, hızlı bir stoper... Bunların olmayışı tamamen onun üzerine kalıyor. Bundan doğalı da yok. Çünkü takımın şu anki teknik patronu Ersun Yanal'sa, elindeki taktiğe göre adamlar seçmek zorunda. Akıllarda yankılanan en büyük soru şu:
"Yapılmayan transferler ve ucuza kaçılan futbolcularda  Ersun Yanal'ın ne kadar payı var?"

Açıkçası, hiçbir teknik adamın "performans - maliyet" eğrisinde maliyeti öncelikli tutacağına inanmıyorum. Son 4 yılda büyük gelişme göstererek "A4 kağıdından Excel'e geçirdikleri gelir tablosu" bunca kabarıkken, hatta giderlere de bunca transfer masrafı eklemişken yönetimin elini cebine atmayışı, üçün beşin lafını yapıp tüm futbolcuları birer birer kaptırışı da bu tezimi doğrular nitelikte.

Ve maalesef transfer olmadığı, birilerinin kulağına fısıldanan sözlerle perde arkasında oynanan oyunlar devam ettiği sürece, daha çok başımız ağrıyacak. Bir sezona daha skandallarla başladık. Her mağlubiyette, her sorunda kan isteyen, bir kurban isteyen kitle türedi. Kim olayın ne kadar farkında, nasıl müdahale edilecek, seçilen kurbanlara tonla para verildikten sonra neler dönecek? Taraftar kahrolurken, kimler gülecek? Şu an birazcığını görebildiğimiz bu resmin, sorunlu kısmını anlatan oldukça net bir fotoğrafa imza atmış dün www.eskisehir.net :


eskişehirspor idari menejeri

Filler tepişir, çimenler ezilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails